TTB “kadın hastaneleri” söylemini değerlendirdi | “Cinsiyetçi uygulamaları normalleştirmek istiyorlar”

TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı, TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu ve TTB Okul Sağlığı Çalışma Grubu, “kadın hastaneleri” söylemini değerlendirdi.

Yakın bir zamanda Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin karma eğitimi tartışmaya açarak “kız okulları açılması gerekliliğinden” bahsetti. Bakanın bu açıklamaları sonrası BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, Milli Eğitim Bakanının söylediklerine el artırarak kadın üniversiteleri açılması, kadın hastanesi yapılması planlarını da eklemişti. Sadece kadınların gideceği “kadın hastaneleri” söyleminin nasıl riskler barındırdığına, neden bugün gündeme geldiğine dair sorularımızı TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı, TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu ile TTB Okul Sağlığı Çalışma Grubu birlikte yanıtladı.

“CİNSİYET EŞİTLİĞİNİ ÖĞRENMEK İÇİN KARMA EĞİTİM KRİTİK”

Cumhur İttifakı ve bileşenlerinin bir süredir kadınları, cinsiyet eşitliğini hedef aldıklarını biliyor ve görüyoruz. Sadece kadınlara özel hastaneler açılması, kadınların, kız çocuklarının buralarda sağlık hizmeti alması toplumsal açıdan ne anlama gelir, nasıl bir tehlikeyi beraberinde getirir?

Okullar akademik kazanımların yanı sıra sosyal ve duygusal öğrenmenin eşitlikçi ve barışçı bir ortamda birbirine karşı güvene dayalı bir iklim içinde yaşanarak sağlandığı gelişim ortamlarıdır. Tek cinsiyetli okullar bu ortamın temel özelliklerini taşımadıklarından ötürü sosyal ve duygusal gelişimi aksatıcı etkiler gösterirler. Laik, çağdaş eğitimin önemli parçası olan karma eğitimle öğretim, kız-erkek öğrencilerin aynı ortamda öğretim görmesiyle birlikte sağlıklı oluşabilmekte, kadın erkek eşitliğini yaşama geçirmeyi kolaylaştırmaktadır. Bu şekilde daha dengeli kişilikler oluşmakta, farklı cinslerin birbirine ve farklılıklarına saygı göstermesi eğitim süreci içinde öğretilebilmektedir. Erkek ve kız öğrencilerin karma eğitimine dinsel ve cinsiyetçi gerekçelerle karşı çıkmak ve tek cinse dayalı eğitimi savunmak, okulların sadece öğrenme değil, aynı zamanda çocuklar ve gençler için sosyalleşme mekânları olduğu gerçeğinin göz ardı edilmesi, öğrencilerin cinsiyetlerine göre ayrıştırılması birbirinden tecrit edilmesi ile toplumun dinci-gerici ittifaklarca yeniden şekillendirilmesi anlamına gelmektedir.

Tek cinsiyet okullarında öğrenciler karşı cinsle daha az iletişim kurmakta, sosyal olarak diğer cinsiyete karşı daha güvensiz, içedönük ya da aşırı tepkili, kontrolsüz yetişebilmektedir. Çoğu zaman okuldan mezun olduktan sonra da karşı cinsle iletişime girmekte, birlikte çalışmakta hatta konuşmakta bile zorluk çekebilmektedir. Karma okullarda yetişen gençler karşı cinsle arkadaş olmak, iş birliği yapmak, kendisini ifade etmek konusunda deneyimlidirler. Küçük yaşlardan itibaren karma eğitim gören çocuklar farklılıkları anlayıp kabul etmeyi daha kolay öğrenmektedir. Cinsiyet eşitliğini öğretmenin en iyi yolu çocukların sınıflarda yan yana oturarak, birlikte öğrenerek, paylaşarak, yaşayarak büyümeleri; böylece kadın ve erkek eşitliğini küçük yaşta benimsemeleridir. Bu “eşitliği” yaşayarak öğrenmek toplumsal eşitlik açısından çok önemli bir basamaktır.

“TEK CİNSİYETLİ OKUL ÇÖZÜM DEĞİL”
Son yıllarda karma eğitimin zararlarına dönük akıl, bilim dışı düşünceler yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Oysa, Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 1739 sayılı Yasası’nın 15’inci maddesi ve evrensel çocuk hakları ve eğitim bilimi dikkate alındığında karma eğitimin esas olduğu ve vazgeçmenin olası olmadığı görülmektedir. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in kız okulları açma konusundaki açıklaması da belirttiği gibi kız çocukların okullaşma oranı ile ilgili olmaktan çok cinsiyetçi uygulamaları normalleştirmek amaçlı olup, kız çocuklarının okullaşmasındaki azalma okulların karma olması ile ilgili değildir, bu nedenle de kız çocukların okullaşmasını artırmak için tek cinsiyetli okullar çözüm değildir. Okula gitmeyen kız çocukların evde ücretsiz çalıştığı (hasta çocuk bakımı gibi) ya da evlendirildiği düşünüldüğünde kız çocukların okullaşmasının artırılması için bu sorunların çözümüne eğilmek gereklidir.

Cinsiyet ayrımcılığı ruhsal ve sosyal gelişme ve iyi olma halini bozan bir durumdur. Karma okulların özgürleşme, eşitlik ve ortak toplum/ulus oluşumu yolunda temel bir uygarlık kazanımı olduğu, karma okullarda bile hâlâ cinsiyetçi ayrıma yönelik yılların tortularına bağlı sorunların süregeldiği bilinmekte olup bunların aşılmasına odaklanılması öncelik olmalıdır.

Karma eğitim tartışmaları bilimsel ve pedagojik değil politik referanslı niteliği ile sonuçlarında öğrencilerin ruhsal ve fiziksel olarak da etkileneceği kaygısına neden olmaktadır. Eğitimin gerici bir zihniyetle şekillendirilmesi toplumu dönüştürmenin en temel bileşenidir.

“BU SÖYLEMLER SAĞLIĞA ERİŞİMİ SINIRLAR”
Laik demokratik bir ülkede siyasi iktidarlar inanç sistemlerini dayatarak eğitim politikalarını belirleyemez. “Gerekirse kız okulları da açabilmeliyiz.” cümlesinin arkasındaki siyasi iktidarın seçim öncesi daha da güçlenen dinci-gerici ittifaklarla birlikte toplumu yeniden şekillendirme çabasının hastanelere de yansıtılması ise özellikle son yıllarda hekimlik andını değiştirme girişimlerinde de kendini göstermektedir. Cinsiyet ve cinsel yönelim de dahil her türlü ayrımcılığın mesleki etik ilkelerimizin ihlali anlamına geldiği sağlık uygulamalarını yok sayan, cinsiyetçi ayrımcılığı sağlık alanında da meşrulaştırmaya çalışan bu tür söylemler sağlığa erişimin de sınırlanmasına yol açacak bir politik tutum olarak siyasal İslam’ı toplumun tüm dokularına yayma, Taliban’ın Afganistan’da yaratmış olduğu karanlık dünyayı ülkemizde de deneme planıdır. Kız çocuklarını ve kadınları karma eğitimden ve sağlık hakkından kopararak; özgür, eşit ve toplumsal cinsiyet eşitliğini özümsemiş bireyler olarak yetişmelerini ve yaşamalarını engellemek niyetini taşımaktadır.

“AFGANİSTAN’DA KADINLAR, ERKEK DOKTORLAR TARAFINDAN TEDAVİ EDİLEMİYOR”
Bugün Afganistan’da Taliban’ın uygulamaları ile kadınları toplumdan soyutlamaya çalıştığını görüyoruz. Örneğin kadınların erkek doktora gitmesinin yasaklanması gibi. Böylesi bir söylemi yakın zamanda HÜDA PAR da dile getirdi. Bu sözler toplumda nasıl bir karşılık bularak hekimlere ve hekimlik mesleğine yansıyor?

Taliban; Afganistan’da buna tıp eğitimi de dahildir, kadınların eğitim almasına dahi karşı çıkmaktadır. Kadınlar Afganistan’da hastalandıklarında erkek doktorlar tarafından muayene edilmemekte, kadınların eğitim hakkı da elinden alındığından bu durum ne yazık ki kadınların sağlığa erişimine de engel olmaktadır. Kadın bir hak öznesi olmaktan çıkartılarak tümüyle dinci-gerici ataerkinin bir aparatı kılınıp, sistemin yeniden üretilmesindeki gereksinimleri gideren ve sonrasında ne yazık ki yok edilen bir varlık haline getirilmiştir.

HÜDA PAR ve diğer dinci-gerici oluşumlar; siyasi iktidara eklemlenmiş, siyasi otoritenin bir süredir zamana yayarak ve değişik araçlarla rıza üreterek gerçekleştirmeye çalıştığı toplumsal yapısal dönüşümü hızlandırıp Türkiye’de de hayatımıza dayatmak istemektedir.

Sağlık hizmeti, evrensel değerler çerçevesinde; herkese eşit, ücretsiz, nitelikli ve ayrımcılık yapmadan sunulması gereken bir hizmettir. Sağlık hizmetine ulaşmada halen cinsiyetçi ve yasal süresi içinde kamu hastanelerinde yapılması mümkün olan kürtajın uygulanmasını zorlaştırma, cinsel sağlık ve üreme sağlığı ile ilgili araçların sağlanmaması üzerinden üstü örtük bir cinsiyetçi politika mevcuttur. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha da derinleştiren, bakım emeğini tümüyle kadına yükleyerek eve kapatan, istihdamdan uzaklaştıran, kadını ve sağlığını yok sayan politikalara en başından beri kadın hekimler olarak her koşulda karşı çıkıyor ve haklarımız için mücadele ediyoruz.

“DİNAMİKLER KADIN ALEYHİNDE DEĞİŞTİRLMEYE ÇALIŞILIYOR”
Bu tür söylemlerle toplumun dinamiğini değiştirmeye çalışarak sizce kadınlara nasıl bir mesaj vermeye çalışıyorlar?

Evet toplumsal dinamikleri kadın aleyhine değiştirmek istiyorlar. Bunu artık açık açık yapmaktan da çekinmiyorlar. Türkiye’deki kadın mücadelesi tarihi açısından bakarsak hangi politik, etnik, ekonomik katmandan olursa olsun kadınlar, toplumsal konumlarını gerileten her türlü politikaya karşı duyarlılar. Kadınlar Taliban zihniyetinin yarattığı karanlık, vahşi, kadını yok sayan politikaların farkındalar.

Ataerkinin kendilerine dayattığı yaşam biçimini kabul etmiyorlar ve korkmuyorlar. Çünkü mücadele etmeden kazanamayacaklarını, ellerindeki tüm mevzilerini kaybedeceklerini biliyorlar.

“KARŞI ÇIKMAK HEPİMİZİN SORUMLULUĞU”
Tüm bunlara karşı ne olmalı, toplumsal açıdan neler yapmalıyız?

Aslında tüm bu yaşanılanlar sadece kadınların sorunu değil, bizleri yurttaş olmaktan çıkarak, hak öznesi kimliğimiz elimizden alan bu politik toplumsal şekillendirmeye karşı çıkmak hepimizin sorumluluğudur. Çağdaş, eşit, özgür ve demokratik bir ülkede yaşamak için, toplumsal mücadele çok önemli. Demokratik mücadele seçimden seçime indirgenemez ve sadece mevcut siyasi partiler üzerinden sürdürülemez. Emek ve meslek örgütleri, tüm demokratik kitle örgütleri ve toplumsal katmanların hep birlikte, her durumda yaşanan tüm olumsuzluklara karşı, ivmesi sürekli artan ve güçlü bir mücadele örneği sergilemesi gerekir. Biz kadın hekimler de sadece kadın mücadelesi üzerinden değil, ülkemizdeki her türlü haksızlık ve hukuksuzluğa karşı mücadele edeceğimizi tekrar hatırlatmak isteriz. Birlikteyiz ve gücümüzün farkındayız.

 

Alıntı: evrensel.net

Yazarın Diğer Yazıları
deneme bonusu veren siteler yeniokul.net casino deneme bonusu veren siteler