Aile hekimliği dikiş tutmuyor
AKP’nin sözde sağlık “reformu”nun gözbebeğiydi. Dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ her gece televizyonları dolaşıyor, anlata anlata bitiremiyordu.
Nuh Nebi’den kalma Sağlık Ocağı Modeli yerine Aile Hekimliği Türkiye Modeli kuruyorlardı. Artık herkesin bir aile hekimi olacak, ailenin bütün bireylerini ana rahmine düşmesinden cenaze namazının kılınmasına kadar takip edecekti. Aile hekimi aile fotoğrafında yer alacak, istenildiği zaman kolayca ulaşılabilecekti.
Vatandaşlar bütün sağlık sorunları için ilk baş aile hekimine başvuracak, böylece hastanelerin yükü de fevkalade azalacaktı.
Bu arada altı yıllık mesleki eğitimine rağmen “Siz ne doktorusunuz, doktor bey, doktor hanım?” sorusuna “Pratisyen hekimim.” diye cevap vermekten utanan bazı pratisyenler de yeni bir kimliğe kavuşmuş olacaktı. Aslında zaten aile hekimliği diye bir uzmanlık dalı vardı ama uzman hekim aile hekimi ile pratisyen hekim aile hekimi farkı fark etmiyordu.
Böylece ortalığı vizyonu “Ülkemizdeki Aile Hekimliği uygulamasını Dünya’da ‘Birinci Basamak Sağlık Hizmeti’ olarak model alınan bir noktaya getirmeyi ve bu konuda söz sahibi olmayı amaçlamak”, iddiası “Geleneksel STK anlayışlarını değiştirip, tüm siyasi görüşlerden uzak bir şekilde nasıl bir aktivist dernek olunabileceğinin güzel bir örneğini sunmak” olan paydaş aile hekimi dernekleri doldurdu.
∗∗∗
Uygulama tabii ki söylendiği gibi olmadı.
Bir kere sistemin adı güya aile hekimliği idi ama aynı ailenin her bireyi ayrı ayrı aile hekimi seçebiliyordu. Dahası, İstanbul’un Pendik ilçesinde yaşayan bir vatandaş Silivri’deki bir aile hekiminin listesine kayıt yaptırabiliyordu. Kimse de “Sen her sağlık sorununda 145 kilometre yol mu gidiyorsun?” diye sormuyordu.
Aile hekimliğiyle birlikte hastanelerin yükünün azalacağı iddiası da boş çıktı. Hastane müracaatları her geçen yıl artmaya devam etti.
Aslında gelinen yer, görmesini bilenler için hiç şaşırtıcı değildi. Başta TTB olmak üzere toplum sağlığını önceleyenler bu ucube modelin bütün hedefinin sağlık ocaklarını tasfiye etmek olduğunu en başta söylemişlerdi. Söylemekle de kalmamışlar, sağlık ocaklarını savunmak için bedeller ödeyerek mücadele etmişlerdi.
Zaten AKP’nin o yıllarda seçim propagandası için hazırladığı filmdeki Nimet Hanım da şöyle söylüyordu: “İstediğim hastaneye gidiyorum. Sıra beklemeden muayene oluyorum. İlaçlarımı istediğim eczaneden alıyorum. Üstelik artık aile hekimim bile(!) var.”
Aile hekimliği daha baştan AKP tarafından bile sağlık sisteminin aksesuarı düzeyine, “bile” derekesine indirgenmişti.
∗∗∗
Nitekim sonraki yıllardaki gelişmeler de öyle oldu.
Sağlık Bakanlığı kendi medar-ı iftiharı aile hekimliğine her türlü angaryayı yıkmaya, sağlık sistemindeki her tıkanıklığı aile hekimlerinin üzerine boşaltmaya başladı.
İlaç mı yazdıracaksın, git aile hekimin yazsın. Rapor mu alacaksın, git aile hekimin versin. Hastaneden randevu mu alamıyorsun, git aile hekimin alsın.
Aile hekimi değil, angarya hekimi mübarek.
Bakanlığın aile hekimlerine yönelik ihmal ve istismar politikası yıllar içinde giderek arttı.
Nitekim, geçen hafta Doç. Volkan Yılmaz ve Prof. Nurhan Yentürk’ün hesaplamalarına dayanarak yazmıştım, Sağlık Bakanlığı harcamalarında bütün kalemlerde sabit fiyatlarla artış yaşanırken düşüş gösteren tek kalem aile hekimliği olmuş.
Son Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu zaten hastane hekimlerinin çalıştığı, aile hekimlerinin çalışmadığı meselesine fena halde kafayı takmış. O göreve geldikten bu yana aile hekimlerinde hiç huzur kalmadı.
Bazı aile hekimleri de faturayı hastalara çıkarıp teşhis koydukları halde antibiyotik, mide ilacı bile yazmamaya başladılar, olan gene vatandaşa oluyor.
∗∗∗
Bu arada, sinekten yağ çıkarmakta usta olan AKP, aile hekimliğini de gelir kapısına dönüştürmeyi ihmal etmedi.
Bugünlerde aile hekimine gidip ehliyet raporu, işe giriş raporu ya da diyelim ki 65 yaşın üzerindesiniz de tapuda ya da noterde bir işiniz var, akli meleke raporu alacaksınız, öyle hemen alamıyorsunuz.
Önce Sağlık Bakanlığı internet adresine girip ya da 2023’e SMS atıp işlem kodu alıyorsunuz. Sonra Sağlık Bakanlığı Ödeme Sistemi ya da anlaşmalı bankalar üzerinden kredi kartı veya havale/EFT yapıyorsunuz. Ancak ondan sonra aile hekiminize başvurabiliyorsunuz.
Peki şimdiye kadar hiçbir sağlık bakanının aklına gelmeyen bu ücretli rapor uygulamasının bahanesi neymiş?
Çünkü Bakanlığa göre bu raporlar “İsteğe Bağlı Rapor” imiş.
Yani aslında rapor almadan da ehliyet alabilir, işe girebilir, 65 yaşını geçmiş olsanız da tapuda, noterde işlem yaptırabilirmişsiniz ama siz nedense rapor almayı tercih ediyormuşsunuz. O zaman da parasını ödemeniz gerekiyormuş.
Devletin resmi kurumlarının şart koştuğu raporları vatandaş kendi isteğiyle alıyormuş gibi muamele yapan Bakanlığın akli melekeleri yerinde mi, bence bir aile hekiminden rapor alması lazım!
∗∗∗
Aile Hekimliği Kanunu Kasım 2004’te çıkarılmış, uygulama 15 Eylül 2005’te Düzce’de başlamıştı. Aradan geçen yirmi yılda Kanun tam on üç defa, Yönetmelik ise sadece son bir yılda beş defa değiştirildi.
Olay açık.
AKP’nin aile hekimliği modeli dikiş tutmuyor!
Alıntı: birgun.net – Osman Öztürk