Hava kirliliğine neden olanlar kirlilikten daha az mı etkileniyor?
Dünya çapında yapılan bilimsel çalışmalar çevresel tabanlı ölüm nedenlerinin başında hava kirliliğinden ölümler geldiğini gösteriyor. Dünya Sağlık Örgütüne (DSÖ) göre her yıl 4.2 milyon insan dış ortam; 3.8 milyon insan ise iç ortam hava kirliliği nedeni ile yaşamlarını yitiriyor. Örgüt ayrıca tüm dünyada insanların %91’nin DSÖ’nün belirlediği hava kalitesi limitlerinden daha düşük kalitede hava soluduğunu belirtiyor. Bu konuda Mart ayı içinde ABD’de; Ulusal Bilim Akademisinin dergisi PNAS’da yayınlanan bir makale ise ilginç bir tartışmanın kapısını araladı; hava kirliliğine neden olanlar yarattıkları kirlilikten kirlilik konusunda daha az sorumlu olan diğer toplum katmanlarına göre çok daha az etkileniyorlardı*… Doğal olarak onlarda hava kirliliğine bağlı olumsuz sağlık sonuçları da daha az görülüyordu.
Aslında çevre kirliliği ve ona bağlı insan yaşamını etkileyen sağlık sonuçları konusunda temel olarak bir eşitsizlik olduğu yıllardan beri bilinen bir gerçek… Zenginlerin üretim ve tüketim çılgınlığının ortaya çıkardığı hava kirliliği, küresel iklim değişikliği gibi sorunların yarattığı çevre sorunlarından bu sorunlar konusunda suçu olmayanların veya daha az olanların da etkilendiği biliniyordu. Sera gazı emisyonlarına hiçbir katkısı olmayan ülkelerin küresel iklim değişikliğinin korkutucu sonuçları ile yüzleşmesi, hava kirliliği konusunda kirlilik ile ilgili sorumluluğu olmayan toplumların bu kirliliğin sağılık faturası ile yüzleşmesi bunun en tipik örnekleri… Bu tartışmalara PNAS’ın 11 Mart 2019 tarihli sayısında çıkan makale yeni bir boyut kazandırıyor. Beş yıllık bir çalışmaya dayanan makaleye göre ABD’de beyazlar daha çok üretimden pay alıyor ve daha çok tüketiyor ama bunun sonucunda neden oldukları hava kirliliğinden çok daha az ‘etkileniyorlar’… Çalışma beyaz insanların üretim ve tüketiminden kaynaklanan hava kirliliğinden %17 oranında daha ‘az’ etkilendiğini; buna karşılık siyahlar kendi üretim ve tüketimlerinin yarattığından %56; Latin kökenliler ise %63 daha fazla hava kirliliği yükü ile karşılaşıyor… Araştırma siyahların ve Latin kökenlilerin hava kirliliği açısından; özellikle de pm 2.5 bağlı hava kirliliği açısından riskli bölgelerde yaşadıklarını ve bu hava kirliliği açısından riskli sektörlerde çalıştıklarını ortaya koyuyor. Araştırma hakkında 12 Mart Washington Post gazetesine konuşan araştırmacılardan Christopher W. Tessum, bulunan aradaki farkın çok büyük olduğunu vurguluyor. Ekipte yer alan diğer bir araştırmacı olan Washington Üniversitesi çevre mühendisliği profesörü Julian D. Marshall ise sonuçların eşit olmayan maruziyetlere gerçek anlamda kimin katkıda bulunduğuna bakıldığında çevresel bozulmanın eşit olmayan etkisinden kaynaklanan adaletsizlik duygusunu keskinleştirdiğini söyledi. Araştırmacıya göre ‘bu eşit olmayan maruziyetlere gerçekte kim katkıda bulunduğuna bakıldığında katkıda bulunan grupların hava kirliliğine daha fazla maruz kalması daha adil görünüyor’.
Makalenin yazarlarından Tessum, farklılığa neden olan şeyin farklı tüketim miktarları olduğunu vurguluyor ve beyaz insanların daha fazla para harcadığını; dolaysıyla daha fazla tükettiğini vurgulayarak; buna karşılık; daha az tüketen çalıştıkları alanlar itibarı ile siyah Amerikalıların yol tozlarından inşaatlara kadar her türlü emisyona beyazlardan daha fazla maruz kaldıklarını belirtmiş. Makalenin yazarlarına göre benzer durum Latin Amerika kökenliler için de geçerlidir. 2003-2015 yılları arasında maruziyetin azaltılmasına dönük çalışmalar beyazlar ile siyah ve Latin Amerika kökenliler arasındaki maruziyet adaletsizliğini gidermemiş. Sonuç olarak makaleye göre beyazların tüketim alışkanlıklarının neden olduğu kirli havayı; pm 2.5 µ kirliliğini ABD de daha az tüketen ve daha az hava kirliliğine neden olan siyah ve Latin Amerika kökenliler solumuş…
Kirlilik eşitsizliğinin geldiği son boyut; ABD’de toplumun değişik katmanlarının neden olduğu ve maruz kaldığı pm 2.5µ bağlı hava kirliliği
Bugüne kadar yapılan tüm çalışmalar çevre kirliliğinin ve onun sağlık sonuçlarının adaletsiz dağılımını gösteriyordu… Hava kirliliği, su kirliliği, küresel iklim değişikliğine bağlı afetler gibi çevre sorunlarının bu sorunların ortaya çıkmasında hiçbir katkısı olmayan toplumları da etkilediği bilinen bir gerçekti. Bu makale ise önümüzde yeni bir kapı açıyor; resime daha geniş boyutlu bakmamızı sağlıyor; kirliliğe neden olanlar sadece buna neden olmayanları tehlikeye atmakla kalmıyor; nüfus ağırlığına göre kendi üzerilerine düşen tehdidi de toplumun masum parçasının üzerine bırakıyor. Ülkemize dönersek merak ediyorum; aynı durum düşünülebilir mi?. Örnek vermek gerekirse Dilovası’nda, Aliağa’da başta yoğun hava kirliliği olmak üzere çevre kirliliğine yol açan sanayi tesisleri ile iç içe yaşayan dar gelirli; az harcayan ve az tüketen insanlarımız acaba sorumlusu olmadıkları hava kirliliğinden ne kadar pay alıyor; hava kirliliğine bağlı hangi sağlık sorunları ile karşılaşıyor? Araştırmak gerek…
Sonuç olarak görmemiz gerekiyor; kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerinin içinde giderek çevre sorunlarının ve onun yarattığı sağlık sorunlarının büyüyeceğini ve büyüyen sağlık sorunlarının faturasının bu durumdan sorumluğu olmayanlara hem de çok fazlası ile ödettirildiğini ve ödettirilmeye de devam edeceğini…
Lafı dolandırmadan gerçek çözümleri tartışmamızın zamanı çoktan geldi; hatta geçiyor…
Ahmet Soysal
*https://www.pnas.org/content/116/13/6001