Su baskını ve sel: Doğa olayı mı, yoksa yazgı mı?
Son günlerde başta Marmara olmak üzere ülkemizin çeşitli yerlerinde meydana gelen ve bir süre daha sürmesi beklenen aşırı yağış ve sel olayları, önemli tahribat yaratmıştır. Hayatını kaybeden yurttaşlarımızı saygıyla anıyor ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
Yaşananlar bir kez ve bir kez daha başta sel olmak üzere doğal afetlerin etkilerini ve bu etkileri önlemenin ve hazırlıklı olmanın ne denli hayati bir konu olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bilindiği gibi ülkemizde ölüme yol açan doğal nedenli olağandışı durumlar arasında seller depremlerden sonra 2. sırada yer almaktadır. 1903–2005 yılları arasında ülkemizde çeşitli biçimlerde etki gösteren seller incelendiğinde, bu süre boyunca
1.586.536 kişinin sellerden etkilendiği, 99.000’den fazla kişinin evsiz kaldığı ve 1258 kişinin yaşamını yitirdiği görülmektedir.
Her yıl çeşitli bölgelerimizde sel yaşanması beklenir ve kolayca kabullenilen bir olgu olarak yaşanmakta ve yetkililer bildik açıklamalarını tekrarlamaktadırlar. Bugün erişilen bilimsel bilgi düzeyi, deprem, sel yangın, endüstriyel kaza gibi doğa ya da insan kaynaklı olağandışı durumlarda kayıpları önlemeyi çok önemli oranda olanaklı kılmaktadır. Yaşanan son trajedide de meteorolojik uyarılar yapılmış ve felaket geliyorum demiştir. Ancak “önlenebilir” olduğu halde birçok yurttaşımız hayatını kaybetmiştir. Kayıplar yanında sellerin yol açacağı başta bulaşıcı hastalıklar olmak üzere birçok olası sağlık sorunu önümüzdeki günlerde bizleri beklemektedir (Konu ile ilgili belge ekte sunulmaktadır).
Sel sonrası acil dönemde müdahale ve sağlık sorunlarının çözümünde kilit role sahip sağlık kuruluşlarının işlevleri göz önüne alındığında bazı hastanelerin sular altında kalması tablonun vahimliğini arttırmaktadır. Hastanelerin ve diğer sağlık kuruluşlarının yerleşim yerleri ve olağandışı durma hazırlılık düzeyinin endişe verici olduğu yaşanan felaket ile bir kez daha anlaşılmıştır. Türk Tabipleri Birliği 17 Ağustos depreminin 10. yılında yaptığı “Hekimlerin Çalıştıkları Yataklı Tedavi Kurumlarının Olağandışı Durumlara Yönelik Hazırlıklılığını Değerlendirmeleri Araştırması” bu sorunun boyutlarını ortaya koymaktadır. Araştırmaya göre, çalışmaya katılan hekimlerin önemli bir kısmı çalıştıkları hastanenin “Olağandışı Durum Risk Analizi”nin yapılıp yapılmadığını ve afet planı olup olmadığını bilmemekte ve çoğunluğu çalıştıkları kurumda “Hastane Afet Planı Eğitimi” verilmediğini bildirmektedirler. Hastane afet planlarının dosyalar içinde kalan dokümanlar olmaması ve uygulamaya geçirilmesi, afet planlarının tatbikatlarla ve eğitimlerle etkinliğinin değerlendirilmesi ve eksikliklerinin giderilmesi şarttır.
Nasıl tarih boyunca insan, doğayla mücadelesinde olanaksız görünen başarılar kazanmış, doğayı amaçladığı biçimde değiştirerek yerçekimini yenmiş, ateşi terbiye etmiş, suya egemen olmuşsa, doğa olaylarının yıkıcı sonuçlarıyla da mücadele edebilecek güce ve birikime sahiptir. Buna karşılık deprem, sel gibi doğa olaylarını yıkıcı birer felakete dönüştüren, doğaya ve yaşama sermaye birikimi bakış açısıyla yaklaşan düşünce biçimidir.
Bugün biliyoruz ki doğa olaylarının olası yıkıcı etkilerinin azaltılması hazırlıklı olmakla olanaklıdır. Hazırlıklı olma sadece sağlık sektöründe değil, yaşamı ilgilendiren tüm alanlarda gerçekleştirilmelidir. Yaşama insanı önceleyen bir bakış açısıyla bakmanın ve herkesin sağlıklı yaşam hakkını savunmanın yolu; planlama, eğitim, barınma, sağlık gibi tüm alanlarda kamusal bir bakış açısı ve sorumluluk gerektirmektedir.
Doğa olaylarının yıkıcı sonuçları bir yazgı değildir. Yeter ki insanın insan kardeşlerinin kurdu değil destekçisi olduğu bir dünya yaratmak isteyelim. Günümüzde gerçek yıkıma neden olan doğa olayları değil, yaşam hakkı yerine sermayenin kar etme güdüsünü destekleyen, kentleşmeden, eğitime, ulaşımdan, sağlığa her alandaki neoliberal politikalardır. Türk Tabipleri Birliği olarak toplumsal kaynaklarımızın afetlere dayanıklı sağlıklı barınma koşulları yaratılması, sağlıklı kentleşme
herkesin gereksindiği sağlık hizmetine erişmesi, nitelikli ve yeterli düzeyde eğitim alması ve herkes için uygun çalışma koşullarının oluşturulması amacıyla harcanmasını talep ediyoruz. Yetkililere bu alandaki sorumluluklarını anımsatıyoruz.
Seller ne tür sağlık sorunlarına yol açabilir? Pek çok olağandışı durumda olduğu gibi sellerde de çevre sağlığı hizmetleri, sağlık hizmetleri yönetiminde önceliğe sahiptir. Her zaman özenle yürütülmesi gereken koruyucu sağlık hizmetleri, sel sonrasında da aksatılmadan sürdürülmelidir.
Sellerden sonra : Yeterli miktarda sağlıklı su sağlanması ve “atık su zararsız hale getirme” önem kazanmaktadır. Seller, su ve kanalizasyon sistemlerini bozabilmekte ve biyolojik ve kimyasal kontaminasyon oluşturabilmektedir. Katı atıkların toplanması önemlidir. Sel suları ile dağılan atıklar kirliliğe sebep olmakta, enfeksiyon riskini artırmaktadır. Vektör ve kemirici kontrolü önemlidir. Sellerden sonra vektör üreme alanları genişlemektedir.
Sele bağlı ölümlerin çoğu (% 93’e varan oranda) boğulma nedeniyle olmaktadır. Seller, trafik kazası dahil temizleme çalışmaları sırasında yaşanan çeşitli travmalar, emosyonel ve fiziksel stres sonucu miyokard enfarktüsü, elektrik çarpmalarına bağlı ölüm ve bulaşıcı hastalıklara yol açar. Bunun yanı sıra doğal gaz hattı ve yer altı ya da üstü benzin ve toksik madde depolarının hasarı sonucu önemli sağlık sorunları yaşanabilir.
Sel meydana geldiği bölgede endüstriyel süreçleri de tehdit ederek çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilir. Örnek olarak 1997 yılı Ocak ayında İzmir’de yaşanan sel sonrası bir Sodyum Hiposülfit deposuna su girmesi sonucu yangın ve gaz sızıntısı nedeniyle, bölgede görev alan itfaiyeci, ambülans personeli ve güvenlik görevlisinin solunum yolu maruziyeti nedeniyle tedavi görmesi verilebilir.
Selin ardından etkilenen insanların sağlıklı suya ulaşamaması, en temel problemdirve suyla ve gıdayla bulaşan hastalıkların artması beklenir. Ayrıca geçici yerleşim yerlerinde ve benzer kalabalık ortamlarda, hava yoluyla bulaşan hastalıkların hızla yayıldığını anımsatmak gerekir. Bu koşullarda yaşayan çocuklarda kızamık ve akut solunum yolu enfeksiyonları beklenir. Hava yolu ile bulaşan hastalıklar, kendi evlerinde yaşayan insanlar için de sorun oluşturur.
Sel ile bulaşıcı / salgın hastalık ilişkisi, şöyle seyretmektedir;
“Doğal nedenli olağandışı durumlar” arasında en çok bulaşıcı hastalık görüleni sellerdir. Çünkü su şebekeleri ve arıtma sistemleri hasar görür, kanalizasyon taşmaları oluşur ve kontamine gıda, su ve eşyalarla bulaşan enfeksiyöz hastalıklar daha çok ortaya çıkar.
- dönem: İlk üç gün, bulaşıcı / salgın hastalık pek görülmez.
- dönem: Dördüncü günden dördüncü haftaya kadar olan bölümdür. Bulaşıcı hastalıkların görülmesi, sık karşılaşılan bir durumdur. Genellikle sel bölgesinde, selden önce tek tek bulunan hastalıkların salgın yaptığı görülmektedir.
- dönem: Dördüncü haftadan sonrasıdır. Kuluçka süresi uzun olan hastalıklar, bu dönemde görülür. Hangi hastalıklar görülür?
Suyla bulaşan enterotoksijenik E-Coli enfeksiyonları, fiigellozis, Hepatit-A, Leptospirozis hatta Giardiazis salgınları görülme riski artar. Genellikle sel
bölgesinde, sel öncesinde görülen hastalıkların salgın yaptığı görülmektedir. Öncelikle su ve besin kaynaklı ishalli hastalıkların ortaya çıkmasını beklenir. Burada temel etken, su, kanalizasyon altyapılarının zarar görmesi, özellikle de sağlıklı içme ve kullanma suyu sağlanmasında görülen aksaklıklardır. Bir başka temel etmen, vektör üreme alanlarının artmasıdır. Vektör ve kemiricilerin kontrolü önemlidir. Olağan koşullarda vektörle bulaşan hastalıkların sağlık riskleri oluşturduğu bölgelerde olağandışı durumlar sonrasında vektör üreme alanlarında genişleme ve insan vektör ilişkisinde artış görülmesi, buna bağlı olarak vektörlerle bulaşan hastalıkların çoğalması beklenir. Sellerden sonra yuvaları bozulan fare gibi kemiricilerin ve yılan, akrep gibi canlıların oluşturduğu sağlık risklerinde artış görülebilir. Fare gibi kemiriciler sel ortamında artar ve enfekte fare idrarı ile kontamine olan sel suları ile bütünlüğü bozulmuş ciltlere temas sonrası “leptospirozis” olguları görülebilir. İzmir’de 1995 yılı kasım ayında yaşanan ve 62 kişinin öldüğü selden sonra toplam yedi kişide leptospirozis saptanmış ve bu hastalardan bir kişi ölmüştür.
Sivrisinek üreme alanlarında bir artış olması, bölgede sel öncesinde varsa sıtma olgularını artırabilir.
Suların içindeki sıvı ve katı atıkların cilde temas etmesi sonucu deri enfeksiyonlarının da artmasını beklenir. Selin ev ve ev eşyalarını etkilemesi, sel
geçtikten sonra da etkili olur. Bu etkileme, sağlık sorunlarını uzun döneme yayar. Bu arada, sel sırasında yaşanan sağlık sorunlarının zamanında tedavi edilmemesi, sağlık sorunlarını ağırlaştırır, komplikasyonlara yol açar, tedaviyi zorlaştırır.
Peki, neler yapılabilir?
1- Sel riski olan bölgede, hangi sağlık sorunlarının yaşanabileceği önceden değerlendirilmelidir.
2- Düzenli bir bilgi toplama sistemine sahip olmak, kritiktir.
Yoksa, oluşturulmalıdır. Bu salt bürokratik bir işlem olarak kabul edilmemelidir; bununla, olası hastalıkların / sağlık sorunlarının erken belirlenmesi ve zamanında müdahalesi mümkün hale gelir.
3- Selden etkilenen evlerde yaşayanlar hergün ziyaret edilerek, sağlık sorunları izlenmelidir.
4- En önemli ihtiyaç, sudur.
Sel bölgesindekilere, günlük ihtiyacı kadar temiz su sağlanmalıdır.
Su dezenfeksiyonu için en kolay ve en hızlı etki gösteren yöntem klor uygulamasıdır. Suların sürekli dezenfeksiyonu sağlanmalı, sağlıklı olmayan sular için, evlere klor tabletleri dağıtılmalıdır.
5- Halk, kaynağını bilmediği suları kullanmamaları uyarılmalıdır.
Sel sularıyla temasın önlenmesiyle ilgili eğitim yapılmalı, bu durumla karşılaşanların ciltlerini sabunlu suyla yıkaması önerilmelidir.
6- Kısa sürede, vektör kontrol önlemleri alınmalıdır.
Sıtma için, bu çok önemlidir. Fare ve benzeri kemiricilerin risk durumu da değerlendirilmelidir.
7- Aşılama hizmetleri aksatılmadan sürdürülmelidir. Özellikle gebe ve çocukların rutin aşıları aksatılmamalıdır. Sel sırasında toprak, çamur, vb. ile kirlenmiş, derin yarası olanların tetanos bağışıklaması yapılmalıdır.
Fotoğraflar: 8 Eylül 2009’daki sel sonrası, Silivri-Selimpaşa’dan görüntüler. Kaynak: İstanbul Tabip Odası