‘Hobbit’ türlerinin gerçek kimliği bulunmuş olabilir
Güneydoğu Asya adalarında bulunan binlerce yıllık fosiller, adaların modern sakinlerinin gizemli Denisovalılarla melezleşmiş olabileceğini düşündürüyor. DNA kanıtlarının yokluğu nedeniyle adaların bu kısa boylu ‘hobbitleri’ tam olarak kimliklendirilemese de tarihin bir bölümünde Denisovalı ve Neanderthal insanlarla karışmış olma ihtimalleri yüksek görünüyor.
George Dvorsky
Antropologlar, 50 bin yıl önce Güneydoğu Asya adalarında yaşayan en az iki antik küçük insan türünden haberdarlar. Soyu tükenmiş bu insanların kökeni bilinmese de yeni araştırmalar onların Denisovalılarla, Neandertallerle ve neticede modern insanlarla eskiden düşünülenden daha yakından biçimde bağlantılı olduklarını gözler önüne seriyor.
ÇIĞIR AÇICI BİR ARAŞTIRMA
Nature Ecology&Evolution dergisinde yayınlanan yeni bir araştırmada, modern insanlar (Homo sapiens) ve soyu tükenmiş iki kısa boylu insan türü olan Homo floresiensis (genellikle Flores Adası’nın ‘hobbitleri’ diye bilinir) ve Homo luzonensis (Filipinler’de bulunur) arasında bir melezlenme yaşandığına ilişkin bir kanıt bulunamadığı aktarılıyor. Sırasıyla 2004 ve 2019’da açıklanan bu iki türün fosil bulguları, adada yaşayan bu insanların buraya özgü cüceliğin muhtemel bir neticesi olarak yaklaşık 109 santimetreden daha uzun olmadığını gösteriyor ve bu, bir türün vücut büyüklüğünün kaynaklara sınırlı erişimin bir sonucu olarak zaman içinde küçüldüğü evrimsel bir sürece işaret ediyor.
Adelaide Üniversitesi’nden João Teixeira liderliğinde yayınlanan yeni bir makale aynı zamanda, Denisovalılar ve modern insanlar, özellikle de doğu Asya, Avustralya ve Yeni Gine arasındaki tropikal adaları içine alan bir bölgede bulunan Güneydoğu Asya adalarında yaşayan modern insanlar arasındaki melezlenmenin daha da fazla teyit edilmesini sağlıyor. Neandertallerin kardeş grubu olan Denisovalılar yaklaşık 50 bin ilâ 60 bin yıl önce bölgeye ulaştılar ancak arkeologlar bu ‘güney Denisovalılar’ denen toplulukla ilgili bir fosil kanıtı parçasını henüz ortaya çıkaramadılar. Dünyanın bu bölgesinde yaşadıklarına dair çok büyük genetik kanıtlar göz önünde bulundurulduğunda, bu açıkçası garip ama hâlâ bulunmayı bekleyen önemli arkeolojik keşifler olduğu anlamına da geliyor. En azından teoride böyle.
Dolayısıyla, Londra’daki Doğa Tarihi Müzesi’nden antropolog Chris Stringer’ın ortak yazarı olduğu yeni makale, modern insanların Denisovalılarla iç içe geçtiğini, buna karşın H. floresiensis veya H. luzonensis ile melezlenme olmadığını savunuyor. Bu önemli bir netice; zira yaklaşık 50 bin yıl önce yok olan küçük insanların dünyanın bu kısmındaki varlığını açıklamaya yardım edebilir. Bir nüfus genetikçisi olan Teixeira’nın bir e-postada heyecan verici bir şekilde açıkladığı kadarıyla, bu, ‘süper arkaiklerin’, araştırmacıların anlatımına göre, ‘her nedense süper arkaik olmadığı ve [modern] insanlar ile daha önce düşünülenden daha yakından ilişkili oldukları’ anlamına gelebilir. Farklı biçimde söylersek, H. floresiensis veya H. Luzonensis, aslında bulunması zor güney Denisovalılar olabilirler.
DENİSOVALI DNA’SININ KAYNAĞI NE?
Güneydoğu Asya adalarındaki günümüz insan topluluklarının önemli miktarda Denisovalı DNA’sını koruduğu göz önünde bulundurulduğunda, araştırma yazarları, H. floresiensis ve H. Luzonensis’in de modern insanlarla melezleşip melezleşmediğini merak ettiler. 117 bin ilâ 108 bin yıl öncesine kadar Java adasında yaşayan H. erectus adlı başka bir antik insanın, modern insan soyuna katkıda bulunmuş olması pek olası görünmese bile yine de muhtemeldi. Gerçekten de, olası bir senaryo, süper arkaiklerin H. Erectus’tan geldiği olabilir.
Bu amaç doğrultusunda, bilim insanları, yarısından çoğu Güneydoğu Asya adaları kökenli olan 400 modern insanın DNA’sını incelediler. Teixeira, araştırma ekibinin ‘birbirinden çok farklı hominin türleriyle’ bağlantılı melezleşme olaylarının göstergesi olan önemli genetik imzalar aradığını söylüyor. Ayrıca, Güneydoğu Asya adalarının ‘yukarıda belirtilen H. floresiensis ve H. luzonensis ve belki de H. Erectus’un varlığı nedeniyle, bu tür olayların gerçekleşmiş olabileceği en muhtemel coğrafi bölge’ olduğunu da sözlerine ekliyor. Bilim insanlarının bu meselede iki kısa boylu türe ya da H. Erectus’a ait genomlara sahip olmadığının altını çizmek gerekiyor.
Stringer gönderdiği bir e-postada, “Neandertallerden ve Denisovalılardan elde ettiğimiz gibi ‘ilk elden’ genomlar mevcut değil ama Denisovalı genomlarında süper arkaik bir toplulukla karışmış gibi görünen ‘ikinci el’ DNA parçalarına sahibiz” diyor: “Bunlar genomdaki ortalamadan daha fazla ayrışmalarıyla tanınabilir ve ayrıca, eğer son zamanlarda bir melezlenme olmuşsa, DNA zincirleri daha az karışacak ve bundan ötürü daha büyük ve daha ‘bozulmamış’ parçalar halinde bulunacaktır.”
Açıkça söylemek gerekirse, bilim insanları türlerle ilgili belirli genomları değil, tüm genomda belirgin bir genetik iz bırakan melezleşme kanıtlarını arıyorlar.
SONUÇLAR ŞAŞIRTICI
Ulaşılan sonuçlar, modern insanların iki küçük insan türüyle melezleşmediğini ortaya koydu fakat ekip, Güneydoğu Asya adalarından bireyler arasında Denisovalı soyunun varlığını teyit etti. Stringer’ın söylediği kadarıyla, “Yerel toplulukların DNA’sı, günümüzde yalnızca Asya’daki fosiller aracılığıyla bilinen Denisovalılardan gelen ataların belirtilerini gösteriyor; buna karşın, aslında bölgede kemikleri bulunan eski insanlardan elde edilmiş genetik bir kanıt mevcut değil”.
Gerçekten de, Denisovalıların fosil kanıtları Güneydoğu Asya adalarında mevcut değil ve başka yerlerde var olan kanıtlar da epey az. Genetiğin yanı sıra, bu insan türünün mevcudiyeti Sibirya’da bulunan bir parmak kemiği, birkaç diş ve kafatası parçalarının yanı sıra Tibet Platosu’ndaki bir mağarada keşfedilen 160 bin yıllık bir çene kemiğinden biliniyor.
Teixeira’ya göre, yeni araştırma, iki süper arkaik türün ‘modern insan topluluklarının soyuna katkıda bulunmadığını’ ya da eğer katkıda bulundularsa, ‘morfolojik karşılaştırmalara dayanarak şu anda varsayıldıkları kadar farklı olmadıklarını’ doğruluyor. Bu kısa boylu insanlar modern insanlardan çok farklı görünebilir ve bu yüzden çok farklıdır ama bu bir yanılsama olabilir; zira bu düşünce hattına göre, onların DNA’sı aslında bizim ve özellikle Denisovalılar için çok benzer olabilir. Teixeira açısından, yaygın Denisovalı ataları ile birlikte bu melezlenmenin yokluğu, iki süper arkaik türün Güneydoğu Asya adasındaki (kısaca ISEA) kayıp Denisovalıları ya da onların bir tür dalını temsil edebileceği anlamına geliyor.
“ISEA fosillerinin homininlerdeki çok daha eski (yaklaşık 2 milyon yıl önceki) bir bölünmeyi temsil ettiği düşünülüyor. Bununla birlikte, bu tahminler, H. erectus ile yapılan morfolojik karşılaştırmalara ve onlardan geldikleri varsayımına dayanıyor” diyor: “Elimizdeki sonuçlar, bunun gibi süper arkaik türlerin ISEA’daki modern insanlarla melezleşmediğini ortaya koyuyor ama peki ya yanılıyorsak? Ya ISEA’daki hominin mevcudiyeti sürekli değilse? Ya ISEA’daki Denisovalı soyları da bu gruplardan geliyorsa?”
ANTROPOLOJİK TARİHİ DEĞİŞTİREBİLİR
“Hiç kimse bir Denisovalının neye benzemesi gerektiğini veya farklı Denisovalı topluluklarında ne kadar morfolojik çeşitlenme olduğunu tam anlamıyla bilmiyor” diye ekliyor. “Şayet durum böyleyse” süper arkaiklerin aslında güney Denisovalılar olduğunun ortaya çıkışının “paleoantropoloji üzerinde ciddi etkileri olabilir”.
Diğer yandan Stringer, kanıtları yorumlarken, küçük insan türleri için farklı bir soy olduğunu gösterdiğinden o kadar da emin değil. Stringer, “H. erectus, H. floresiensis ve H. Luzonensis’in bilinen fosilleri gizemli ‘güney Denisovalıları’ temsil etmek için doğru yer ve zamana sahip gibi görünebilir; fakat atalarının Denisovalı soyu gelişmeden çok daha önce Güneydoğu Asya Adaları’nda bulunmuş olması da muhtemel görünüyor” diyor.
Teixeira, bu bariz tutarsızlık hakkındaki fikrini sorduğumda, “Ortak yazarlar her zaman her konuda aynı fikirde değiller” diye yanıtlıyor. Ortak yazarlar her şeye rağmen güney Denisovalılar ve modern insanlar arasındaki melezleşmenin Güneydoğu Asya Adaları’nda gerçekleştiğine inanıyorlar. Stringer, e-postasında, “Papua Yeni Gine ve Avustralya gibi bölgelerde en büyük miktarda Denisovalı benzeri DNA’nın bulunması, melezleşmenin ISEA’da ya da bence Papua Yeni Gine gibi bir yerde yaşandığını gösteriyor. Tahminimce Sumatra, Borneo ve Sulawesi, kayıp ‘güney Denisovalıların’ anavatanlarıydı ve büyük ihtimalle fosilleri de buralarda ortaya çıkacak” diyor.
Stringer, bu sonuçların, incelenen örneklerle bağlantılı olduğunu ve daha fazla örneğin daha bütünlüklü bir resim sağlama ihtimalinin yüksek olduğunu dile getiriyor. Yeni makale, aydınlatıcı olsa da çok önemli sorular doğuruyor. Her şeyden önce, Güneydoğu Asya adalarındaki Denisovalı fosilleri nerede? Ve Teixeira’nın da sorduğu üzere, ‘onları çoktan bulduk ama bu fosillerin çok daha uzak akrabaları temsil ettiğini mi varsaydık’? Farklı biçimde söylersek, belki de ‘Hobbitler’ en başından beri güney Denisovalılardı.
Yazının orijinali Gizmodo sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)
Alıntı: https://www.gazeteduvar.com.tr/hobbit-turlerinin-gercek-kimligi-bulunmus-olabilir-haber-1517112