Rutenyum-106 izotopuyla kirlenmiş bulutlar
RUTENYUM -106 İZOTOPUYLA
KİRLENMİŞ BULU TLAR
Atmosferde radyoaktif rutenyum-106 (ruthenium) izotopuyla kirlenmiş bulutlar, 2017 yılının son dört ayının önemli halk sağlığı konuları arasındaydı. Avrupa ülkeleri tarafından Eylül ayında saptanan radyoaktif kirlilik, nükleer enerji seçeneğinin terk edilmesi gerekliliğini bir kez daha ortaya koydu.
Bir sonraki, önlenemeyen geniş çaplı nükleer sızıntı ile karşılaşıldığında yaşanacak sorunlar çözümsüzlüğünü koruyor. Sonunda istenmeyen gerçekleştiğinde, çaresizlik içinde o bölgeleri terk etmek ve radyasyon yayılımını durdurmak için vergilerimizle oluşan devlet kaynaklarının seferber edilmesi bile sorunu çözüme kavuşturmayacağını biliyoruz.
Orta Avrupa’yı etkisi altına alan Rutenyum-106 serpintisinde Türkiye’nin orta düzeyli etkilendiği açıklandı. Ancak bu açıklama olması gerektiği gibi devletin resmi kanallarından değil Avrupa kaynaklı haberler aracılığıyla gerçekleşti. Bu durum, Türkiye’de eğer bir nükleer santral kurulursa, bu santralde olası bir radyasyon sızıntısında devletin takınacağı tutumun göstergesi niteliğindeydi.
Konunun önemli bir yanı daha vardı. Radyoaktif rutenyum kirliliği Rusya’daki Ural bölgesinden kaynaklandığı açıklanmıştı. Bu bölge, Rusya’nın nükleer tesislerden sorumlu tek devlet şirketi Rosatom’un nükleer tesisler işlettiği bölgesidir. Rosatom aynı zamanda, Türkiye’nin Mersin Akkuyu’da nükleer santral kurmak için anlaştığı şirket olması, bizim için tehlikenin tahmin edilebilir boyutunu gözler önüne sermektedir.
Nükleer enerji kullanan ülkelerin hiç birinin eli temiz değildir. Nükleer silah üretmeleri bir yana işletilen santrallerde mutlaka yaşanmış ama fazla büyümeden önlenmiş, üstü kapatılmış nükleer kazalar vardır.[i] Son olarak 2017’nin Şubat ayında Avrupa çapında radyoaktif iyot-131 (iodine) serpintisi belirlendiği halde kaynağı saptanamamıştı.[ii] Ancak Rusya, radyasyon sızıntısı ve radyoaktif kirliliğinin engellenmesi konusunda en fazla sorun yaşatan ülkelerin başında gelmektedir.
“… herşeyden çok sevdiğim insan, onu kendim doğurmuş olsam daha fazla sevemeyeceğim insan gözlerimin önünde bir canavara dönüşerek öldü. Lenf bezlerini aldıkları için dolaşımı bozulmuştu, burnu bir yana kaydı, üç misli büyüdü. Gözleri iki yana bakmaya başladı, içlerinde farklı bir ışık vardı.
… Sıradan bir kanser değildi bu Çernobil kanseriydi. Doktorların dediğine göre, tümörler vücudunda metastaz yapsaymış kısa sürede ölürmüş. Oysa yavaş yavaş vücudu boyunca, yukarıya yüzüne doğru ilerlemiş. Yüzünde siyah bir şey oluştu. Çenesi kayboldu, dili dışarı çıktı. Damarları dışarı çıktı, kanamaya başladılar. Boynundan, yanaklarından, kulaklarından, her yerinden… Soğuk su getirip onu ıslak bezlerle sarardım ama hiçbir faydası olmazdı…“
Valentina Timofeyevna Panaseviç
Çernobil müdahale ekibindeki bir inşaat işçisinin karısı
Svetlana Aleksiyeviç’in tarihe tanıklık eden “Çernobil’den Sesler” adlı kitabında, Çernobil Nükleer Santral kazasında acı deneyimleri olan insanlarla yaptığı röportajlar, farkında olmadığımız gerçeği görmemize aracılık ediyor.
1986’da Rusya’da Çernobil[iii], 2011’de Japonya’daki Fukuşima Nükleer Santrali[iv] felaketleri ardında binlerce acı, engellenemeyen radyasyon ve geri dönüşü olanaksız nükleer serpintiyle kirlenmiş bölgeler bıraktı. 1957’de Rusya’nın Kyshtym[v] kentindeki gibi dünya çapında işletilen daha pek çok Nükleer Santrallerde yüzlerce kaza meydana geldi. Çernobil ve Fukuşima felaketleri, nükleer enerji sektörünün gizleyebildiğinden daha büyük olanlardı.
Fransa 30 Kasım’da, Belarus’tan gelen mantar ithalatını radyoaktif Cesium-137 (Sezyum) kirliliği nedeniyle durdurduğunu açıkladı.[vi] Mantarlarda bulunan radyoaktif kirliliğin son dönemde ortaya çıkan rutenyum-106 kirliliğiyle ilişkili olmadığı belirtilen açıklamada 1986 yılında patlayan Çernobil Nükleer Santrali ile ilişkisine işaret edildi.
Çernobil, aradan geçen onlarca yıldan sonra bile zararlı etkisi sona ermedi. Halen 100 atam bombası gücünde radyasyon yayan Çernobil’deki radyoaktif sızıntıyı önlemek için 1,6 milyar dolar harcanarak çelik ve betondan kalkan yapılacak.[vii] Çernobil’in yarattığı yıkım, yaşattığı acılar unutulmadı. Buna rağmen en çok 100 yıl dayanacak tabut için halkın vergileriyle oluşan devlet kaynaklarını harcamak zorunda kalınması kabul edilebilir değildir.
Her nükleer santral, kullanılan yöntem ve teknoloji açıdan, kendinden sonra pazarlanacak benzer tipte santraller için örnek olma niteliğindedir. Bu nedenle pazara zarar vermemek, nükleer enerjinin zaten kirli olan imajını daha da zedelememek için nükleer tesislerde yaşanan kazalar gizlenmektedir.
Türkiye ve Avrupa’da nükleer serpintiye neden olan rutenyum-106 hakkında ilk açıklama 5 Ekim’de Almanya ve Fransa’nın Radyasyondan Koruma Ofislerinden geldi.[viii] Eylül ayı içinde Almanya, Avusturya, İtalya ve İsviçre’de düşük düzeyde rutenyum-106 belirlendiği açıklandı.
Türkçe kaynaklarda ilk açıklama 11 Ekim’de Rusya resmi haber sitesi Stupnik’ten yapıldıysa da Türkiye’deki haber kanalları, 1,5 ay sonra radyasyonlu bulutların İstanbul üzerinden geçtiği açıklanması üzerine konuyu gündeme taşıdılar.[ix] Devletin herhangi bir organı bu konuda önceden bir açıklama yapmaması, Türkiye’de halk sağlığına önem verilmediğini net bir şekilde gözler önüne serdi.
Rutenyum-106, nükleer santrallerde çekirdek bölünmesi sonucu oluşur. Zenginleştirilmiş uranyum ve plütonyum nükleer yakıtları kullanıldıktan bir yıl sonra yarılanma ömrü bir yıldan biraz fazla olan rutenyum-106 izotopu ve ardından daha kısa ömürlü Rodyum-106’ya oluşur.[x]
Fransa Bağımsız Radyasyon Araştırma ve Bilgilendirme Komisyonu’da laboratuar yöneticisi olan nükleer fizik mühendisi Bruno Chareyron, radyoaktivitesi 372 gün içinde yarıya inecek olan rutenyum-106, bitki örtüsüyle kaplı olan yere bir kere düştükten sonra kalıcı bir bulaşmaya yol açar” demektedir.[xi] Yiyeceklerin büyük çoğunluğunun en geç bir yıl içinde tüketildiği düşünülürse, radyasyon yüklü bulutlardan yağan yağmurlardan etkilenen yiyeceklerin tüketilerek canlı bedenine alındığında radyoaktivitesini korumakta olduğu anlaşılacaktır. Bu aşamada söz konusu nükleer kirliliğin gelecekte ne gibi sağlık sorunları yaşatacağı belirsizdir.
Rutenyum kirliliğine neden olan Rusya’nın Ural bölgesi düşük ve orta düzeyli nükleer atıklar için depo görevi görmektedir. Aynı bölgede karanlık geçmişi olan Mayak Nükleer Tesisi bulunuyor. Bu tesis, açık alanda bekletilen onbinlerce ton nükleer atığa ev sahipliği yapıyor. Rusya ayrıca bu bölgede 200.000 m3 nükleer atığı alacak depo için hazırlıklar yapıyor.[xii]
Rutenyum’un işlenmiş radyoaktif yakıtın yan ürünü olduğu bir kez daha anımsanacak olursa nükleer sızıntının radyoaktif atıkları depolayan Mayak Nükleer Tesisi kaynaklı olabileceği olasılığını güçlü hale getirir. Yaşanan bu olay nükleer atıkların yeryüzündeki canlı yaşamı için yarattığı tehdidin boyutlarını bir kez daha göz önüne sermektedir.[xiii] Gerçekten de dünyanın hiçbir ülkesinde resmi izinle işletilen nihai bir nükleer atık tesisi bulunmuyor. Atıkların çoğu, nükleer santrallerin çevresinde depolanıyor.
Mayak Nükleer Santralinin karanlık geçmişinde onlarca nükleer kaza yaşandı. Tesis yakınlarındaki Techa Nehri, en az Fukuşima’daki nükleer kirlilik düzeyine sahip olduğu halde nehir kenarında köylerde insanlar yaşamasına izin veriliyor.[xiv] Bu tutum, Rusya’nın halk sağlığına gereken önemi vermediğinin açık kanıtı durumundadır. Hava ve su kirliliği önleme konusunda gereken önlemleri almayan Türkiye’nin ileride yapmayı planladığı nükleer santrallerden kaynaklı radyoaktif kirliliğe karşı Rusya’dan farklı bir tutum sergilemeyeceğini şimdiden tahmin etmek zor değildir.
Rotenyum-106 kirliliğine neden olabilecek başka bir konu ise Rusya’nın yeni nükleer atık taşıyıcı kapsül denemeleri olabilir. Son olarak 2017 yılı Eylül ve Ekim aylarında Rusya, Mayak Nükleer Tesislerinde yeni bir tür nükleer atık taşıyıcı kapsül denemeleri yaptı. 2 Ekim 2017 tarihli haberde kapsüllerin TUK-1410 adlı yenisiyle değiştirileceği bildiriliyor.[xv]
Nükleer Santraller ya da nükleer atıklardan kaynaklı riskler her yerde ve her an başka bir nükleer tehdit oluşturacak düzeydedir. Nedeni ne olursa olsun unutulmaması gereken en temel konu nükleer enerjide risk hiçbir zaman sıfır olmayacaktır. Sıfır olmayan risk gerçekleştiğinde sonucun tahmin etmediğimiz boyutta acı verici ve yıkıcı etkisini yaşamak zorunda kalan yine bizler olacağız. Asıl sorun, yaşadığımız göreceli sakin ortam için insanlığın rızası olmadan gelecekte canıyla ödemek zorunda bırakılan bedeldir. Bu da nükleer enerjiye neden yatırım yapılmaması ve terk edilmesi gerekliliği daha net ortaya koymaktadır.
Caner Gökbayrak
DOĞADER Yönetim Kurulu Başkanı
Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği
[i] http://www.nukleersiz.org/category/neden-n%C3%BCkleersiz/tehlikeler-ve-riskler/kazalar
[ii] https://tr.sputniknews.com/cevre/201702211027324112-avrupa-ulkelerinde-oldurucu-radyoaktif-parcaciklar-bulundu/
[iii] http://www.hurriyet.com.tr/cernobil-h-l-100-atom-bombasi-gucunde-17645565
[iv] http://www.nukleersiz.org/haber/fukusima%E2%80%99da-eko-yikim-ve-radyoaktif-kirliligin-uestuenue-2020-tokyo-olimpiyatlari%E2%80%99yla-oertme-c
[v] https://nuclear-energy.net/nuclear-accidents/mayak.html
[vi] https://www.reuters.com/article/us-russia-nuclearpower-accidentedf/france-stops-large-shipment-of-radioactive-belarus-mushrooms-idUSKBN1DU1CW
[vii] http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-37980190
[viii] http://www.dw.com/en/spike-in-radioactivity-measured-in-germany-other-european-countries/a-40825708
[ix] http://www.hurriyet.com.tr/esrarengiz-radyasyon-bulutlari-istanbulun-uzerinden-gecti-40656909
[x] http://teknolojikarastirmalar.com/e-egitim/Periyodik/PERIODIC/PERIODIC/Ru.html
[xi] https://gazeteistanbul.com/avrupa-ulkelerinde-iki-hafta-boyunca-yogun-olarak-rutenyum-106-saptandi/
[xii] http://bellona.org/news/nuclear-issues/2017-09-officials-still-house-hunting-in-northwest-russia-for-a-place-to-store-nuclear-waste
[xiii] https://www.ntv.com.tr/dunya/ya-nukleer-atiklar,OWnIeZTHDEiWD2BPMWKVFw
[xiv] http://www.arkitera.com/haber/13648/nukleer-atigin-tam-ortasinda-nefes-aliyorlar
[xv] http://www.world-nuclear-news.org/WR-Russia-completes-TUK-141O-hot-tests-02101701.html