Sağlık mahpuslar için de hak mı?
Kronik hastalığı olan bir hükümlü, içeride, üç haftadır muayene olmayı beklediğini ve sürekli kullanması gereken ilaçları sağlamakta yaşadığı zorlukları anlattığında, canımın nasıl sıkıldığı bugün gibi aklımda.
Cezaevlerinde sağlık alanıyla ilgili, tecrit gibi, sağlığın belirleyicilerini olumsuz etkileyen yapısal sorunların yanı sıra sağlık hizmetlerine erişimi engelleyen veya geciktiren sistem sorunları ve kötü uygulamalar da var.
Son verilere göre 400’e yakın hapishanede (395), 400 binin üzerinde mahpus var. Bunların sağlığı en başta mekânsal sorunlardan ve yaşadıkları koşullardan olumsuz etkileniyor, ancak ne kadarının hasta olduğu bilinmiyor. Çünkü düzenli bir sağlık kontrolleri yok ve ancak sağlıkla ilgili yakınmaları çok arttığında ve ancak muayene olmak olanağı bulduklarında tanı konulabiliyor. Konulan tanılar ve uygulanan tedavilere ilişkin ise kamuya açık herhangi bir bilgi yok, soru önergelerine de yanıt verilmiyor.
Açıkçası, mahpuslar iki kere cezalandırılıyor, hukuka uygun olarak belirli bir süre özgürlüklerinden yoksun kalmalarının yanı sıra (Siyasi mahpusları ve suçsuz oldukları halde içeride tutulanları ayırarak söylüyorum) insan haklarına aykırı olarak sağlık hizmetlerine yeterince ve zamanında erişemeyerek de ceza çekmek zorunda bırakılıyorlar.
Tecrit, mahpuslar için en önemli sağlıksızlık kaynaklarından biri. Araştırmalar tek başına hapis cezası çekmenin uzun süreli ve kalıcı hasarlara yol açtığını açıkça ortaya koyuyor. Hafızada önemli bir rol oynayan beynin bir bölümünün, uzun süreler boyunca insan etkileşimi olmaması durumunda fiziksel olarak küçüldüğü gösterilmiştir. İnsanları sosyalleşme ortamlarından yoksun bırakmanın dışlanma, reddedilme veya kendini kayıp hissetmek gibi olumsuz duyguları ortaya çıkardığı bilinmektedir. Tecrit edilmenin ruh sağlığı üzerindeki etkileri ölümcül olabilir. Hapishanelerde tecrit edilenler arasındaki intihar sıklığının yüksekliği bunun en güçlü kanıtıdır.
Kişi akıl sağlığı sorunuyla hapishaneye girmese bile, tecridin etkileri nedeniyle kendisinde belirli bir psikiyatrik sendromun gelişmesi olasıdır. Kişide tesisat sesi gibi sıradan şeylere tahammül edememe, halüsinasyonlar ve illüzyonlar, şiddetli panik ataklar; düşünme, konsantrasyon ve hafıza zorlukları, geçmeyen takıntılı, bazen zararlı düşünceler, paranoya, dürtü kontrolü sorunları ve deliryum bulguları ortaya çıkabilir. Araştırmalar, insanların tecrit nedeniyle geliştirdikleri birçok sorunun, cezaevinden çıktıktan sonra da devam ettiğini gösteriyor.
Türkiye’de cezaevlerinde, özellikle cezaevinin tipine göre “kuyu tipi” diye nitelendirilenlerde tecrit sorunu var ve tecridin mahpusların sağlığını olumsuz etkileyen özellikleri göz ardı ediliyor…
Mahpuslar, bedenlerinde hastalıkla ilgili herhangi bir bulgu yakınma biçiminde ortaya çıkmadıkça, sağlık durumları hakkında bilgi sahibi olmaktan uzaklar. Oysa ülkemizdeki geçerli mevzuata göre her yurttaşın yılda bir kez içinde yer aldığı risk grubunun özelliklerine göre (Yaş, cinsiyet, tütün kullanımı, beden kütle endeksi vb.) düzenli sağlık kontrolünün yapılması gerekir. Bu yapılsa, yüksek tansiyon ve şeker hastalığı başta olmak üzere sık görülen kronik hastalıklardan korunmak veya erken tanı koyarak hastalığın şiddetlenmesini önlemek mümkün olabilir.
Cezaevlerinde 100 bine yakın madde bağımlısı var ve yakalandıktan sonra herhangi bir rehabilitasyon sürecine alınmadan doğrudan cezaevine gönderiliyorlar. Hem kesilme bulguları nedeniyle içeride ciddi sağlık sorunları yaşıyorlar hem de bağımlılık tedavisi ve rehabilitasyonu için önemli bir fırsat kaçırılıyor.
Cezaevlerindeki kapasite aşımı nedeniyle, başta barınma olmak üzere yaşanan sorunlar da mahpusların sağlığını olumsuz etkiliyor. Resmi rakamlara göre cezaevlerinde yaklaşık 300 bin yatak, ancak 400 binin üzerinde tutuklu ve hükümlü var. Bir keresinde bir tutuklu, 24 kişilik bir koğuşta 59 kişi kaldıklarını anlattı bana; dönüşümlü uyumak zorunda kalmaları nedeniyle tedirginliğine tanık oldum, biyolojik ritminin nasıl bozulmuş olduğunu dinledim. Yurt çapında birçok cezaevinde kapasitesinin çok üzerinde tutuklu ve hükümlü var.
Yeri gelmişken, Avrupa ülkeleri içinde hapishanelerdeki mahpus sayısı ve oranı en yüksek olan ülkenin Türkiye olduğunu ekleyelim; 2023 yılında Avrupa Konseyi ülkeleri ortalaması 100 bin kişide 124 iken, Türkiye’de bu sayı 408’di, şimdi bu sayı daha yüksek.
Yaşamlarını annelerinin yanında cezaevinde geçiren 0-6 yaş arasındaki çocuklar ayrı bir sorun olduğu gibi (800’e yakın çocuk şimdi bu durumda), altı yaşından sonra anneleri içerideyken dışarıya çıkartılan çocuklar da ayrı bir sorun. Çocukluklarını yaşayamadan büyümek zorunda kalan çocuklar bunlar; sağlıklarını ömürleri boyunca olumsuz etkileyebilecek birçok travmaya maruz kalarak…
Cezaevlerinin bir başka sorun alanı, engelliler için hemen hiçbir mekânsal düzenleme yapılmamış olması. Ayrıca gerek gözaltı süreçlerinde gerek cezaevine ulaşım sırasında gerekse de sağlık ihtiyaçlarının karşılanması açısından engellilere özgü herhangi bir düzenlemeye gerek görülmemiş durumda. Elleri kelepçeli, tek ayağı olmayan yaşlı bir adamın cezaevi sevk aracına bindirilmesi sırasında yaşadığı acıyı dinledim geçen gün, hepimizin utancı olarak.
Birleşmiş Milletler, “Hapis cezasının açıkça gerektirdiği sınırlamalar hariç, tüm mahpusların İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde belirtilen insan hakları ve temel özgürlükler ile ilgili hakları korunacaktır” demiş olsa da öyle görünüyor ki sağlık mahpuslar için Türkiye’de hak değil.
Kayıhan PALA*
Tıp Doktoru, Halk Sağlığı Profesörü, CHP Bursa Milletvekili
Alıntı: birgun.net