TTB Yüksek Onur Kurulu: TTB Merkez Konseyi’nin Görevden Alınması, Yargı Eliyle Meslek Örgütü Özerkliğine Yapılmış Müdahaledir!
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyinin “amaç dışı faaliyet” gösterdiği iddiasıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 26.10.2022 tarihli davanamesi ile açılan dava sürecinde 30 Kasım 2023 tarihli duruşmada Ankara 31. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından Merkez Konseyinin görevine son verilmesi yönünde karar tesis edilmiştir. Kamu hukukuna tabi kuruluşlardan olan, meslek kuruluşları üzerinde “amaç dışı faaliyet” gerekçesiyle idari vesayet yetkisinin kullanılması örgütlenme özgürlüğünü kapsayan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesine açıkça aykırıdır.
TTB; 1953 yılında 6023 sayılı yasa ile kurulmuş, kamu kurumu niteliğinde, tüzel kişiliğe haiz, anayasal güvencesi olan, demokratik bir meslek örgütüdür. TTB’nin yönetim ve denetim organları, seçilmiş tabip odası delegeleri tarafından belirlenmektedir. 6023 sayılı TTB Kanunu’nda görev tanımı olarak, hekimlerin maddi manevi haklarını, halkın sağlık hakkını ve hekimliğin etik-deontolojik değerlerini korumanın yanında kamusal özelliği ve kamu kurumu niteliğinde bir meslek örgütü olma vasfı nedeniyle toplumsal sorumlulukları yer almaktadır.
İnsanlık tarihi kadar eski evrensel bir meslek olan hekimlik mesleği, sadece bir hekim ve bir hasta arasındaki ilişkiden ve meslektaşlar ve diğer sağlık çalışanları ile ilişkilerden oluşmaz. Aynı zamanda toplumla ilişkileri de içerir. Bu ilişki, toplumun hekimlik mesleğine, belli hizmetleri sadece kendisinin sağlaması ve mesleğin büyük oranda kendi kendisini denetlemesi karşılığında, birincil olarak başkalarının yararına ve sadece ikincil olarak kendi yararına kullanmayı kabul etmesini içeren bir tür “toplumsal sözleşme” temelinde kurulur.
26 Haziran 2009 tarihinde TTB 58. Büyük Kongresi’nde kabul edilen “Hekimlerin Toplumsal Sorumluluk Bildirgesi”, hekimlere kamusal kaynakların akılcı kullanılması, sağlık sorunlarına bütüncül yaklaşmak, politika belirleyenleri uyarmak, kamuoyunda farkındalık yaratmak, aydın olarak demokratik süreçlere katılmak, olağandışı durumlarda sağlık hizmeti sunmak, meslek örgütlerinin çalışmalarına katılmak gibi toplumsal sorumluluk yüklemiştir. TTB Merkez Konseyi üyelerinin bu toplumsal sorumluluklarını yerine getirmiş olmasının “amaç dışı faaliyet” olarak nitelendirilmesi abesle iştigaldir.
TTB’ye yargı eliyle yapılan bu müdahale; evrensel geçerliliği olan etik bildirgelere, uluslararası hukuk normlarına, hukukun temel ilkelerine ve Anayasa’ya aykırı, siyasi bir karardır. Bu davanamenin açılmış olması, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olan TTB’nin kurumsal ve mesleki özerkliği ilkesine aykırı olmakla birlikte, iç denetim mekanizmalarıyla oluşturulan seçme ve seçilme hakkına yapılmış bir müdahale niteliğindedir. Aynı zamanda Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğüne açıkça aykırılık taşımaktadır. Dava sürecinde TTB Kanunu’na göre seçilmiş merkez organ olarak faaliyet yürüten TTB Merkez Konseyi üyelerinin savunması alınmadan karar tesis edilmesi, anayasal hak olan savunma hakkının ihlali olup, en temel hukuk ilkesi olan hukuki dinlenilme ilkesine aykırıdır. Taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 10. maddesine göre “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.”
Dünya Tabipleri Birliği (DTB) hekim bağımsızlığını ve meslek örgütünün özerkliğini özellikle önemsemekte: mesleki özerkliğin korunmasını, genel kurul kararları ve bildirgeleriyle desteklemektedir.
DTB, meslek örgütlerinin yasalara uygun hareket etmek dışında mesleki konularda hükümet kuruluşları tarafından denetlenmesi ve kontrol edilmesinin uygun olmadığını açık ve kesin bir dille ifade etmektedir. Bu yaklaşımın bir gereği olarak, meslek örgütü özerkliği, ulusal tabip birliklerinin DTB’ye kurucu üye olabilmelerinin ön koşulu olarak belirlenmiştir. Özerklik kavramı tabip birliklerinin kamusal işlevleri ve mesleki temsilleriyle ilgili Cesky-Krumlov açıklamasında da ifade edilmektedir: “Odalarla ilgili yasal düzenlemeler odaların demokratik bir yapıya sahip olmalarını, organlarını ve temel işleyiş kural ve usullerini belirlemelerini öngörür. Bu yasal düzenlemelerle devlet düzeyindeki meclisler, kamusal işlevlerini hekimlerin özyönetimine devrederler… Odalar hükümetten bağımsızdır ve yalnızca yasalara uygun hareket etmeleri bakımından denetime tabidir. Tıbbi ve mesleki tüm sorunlar ve konular kendi kendini yönetim süreçlerinde ele alınır.”
Benzer biçimde DTB’nin Ekim 2009’da Yeni Delhi’de kabul edilen, 2019 yılında 60. Genel Kurulu’nda güncellenen “Mesleki Özerklik ve Öz Düzenleme” ile ilgili “Madrid Deklarasyonu” da bu konuyu açıklıkla irdelemektedir: “Bir ülkedeki yerleşik yargı ve düzenleyici sistem ne olursa olsun bir hekimin mesleki davranışları ya da performansı konusundaki herhangi bir yargıda meslekten kişilerin değerlendirmeleri de dikkate alınmalıdır. Çünkü almış oldukları eğitim, bilgi ve deneyimleri gereği söz konusu tıbbi konuların karmaşıklığını en iyi anlayabilecek konumda olanlar onlardır.” Aynı deklarasyon meslek örgütlerinin özerkliğine yönelik tehditlerde tabip birliklerini dayanışmaya çağırmaktadır. Hekimliğin evrensel değerlerinin korunabilmesi için böylesi bir dayanışma yaşamsal önem taşımaktadır: “Ulusal tabip birliklerinin, meslek sahiplerince yapılan düzenlemeleri hedef alan potansiyel tehlikelerin yanı sıra yeni ve gelişmekte olan sorunlarla başa çıkma konusunda birbirleriyle yardımlaşmaları şiddetle tavsiye edilmektedir. Ulusal tabip birliklerinin kendi aralarında sürekli bilgi ve deneyim alışverişinde bulunması, hastaların çıkarları açısından yaşamsal önemdedir.”
DTB’nin Ekim 2011’de Uruguay’ın başkenti Montevideo’da yapılan 62. Genel Kurulu’nda çok önemli bir karar alınmıştır. “Ülke Tabip Birliklerinin Bağımsızlığıyla ilgili DTB Kararı” olarak tarihe geçen bu kararda, DTB bir yandan hekimlik mesleğinin kamu ve kişi yararına geliştirilip uygulanmasının hekim meslek örgütlerinin sorumluluğu olduğunu ifade etmekte, öte yandan hekim meslek örgütlerine hükümetlerin müdahalesinin sakıncalarını açıklamaktadır: “DTB bu amaca yönelik girişimleri kınar ve ülkelerdeki hekim kuruluşlarının bağımsız işlevlerine hiçbir hükümet müdahalesi olmamasını talep eder. DTB, hükümetleri, kendi ulusal hekim kuruluşlarının çalışmalarının ardındaki gerekçeleri daha iyi kavramaya, tıbbi kanıtları dikkate almaya ve halkın sağlık ve refahını geliştirmeye yönelik çabalarda hekimlerle birlikte çalışmaya davet eder.”
Yukarıda dile getirilen gerekçeler ışığında, 6023 sayılı kanuna uygun olarak yapılan seçimlerle göreve getirilen TTB Merkez Konseyi üyelerinin, haksız ve hukuksuz bir şekilde görevden alınmasını, yerlerine geçici süreyle de olsa atanmış kişilerin getirilmesini, TTB’nin örgütsel bütünlüğüne ve kurumsal denetim mekanizmalarına yargı eliyle yapılmış açık bir müdahale olarak görüyoruz. Mahkemenin belirlediği meslektaşlarımızın hukuki süre içerisinde ivedilikle olağan işleyişin gereğini yapacaklarını bekliyor ve takip ediyor olacağız. Bireylerin yaşamsal süreçlerinde insanı önceleyen mesleki tutum almayı ve kamu sağlığını ilgilendiren her konuda halkın sağlık hakkını korumayı, savaşa, çatışmalara, insana zarar veren, insan eliyle gerçekleştirilen her türlü olağandışı duruma karşı durmayı ve barış dilini kullanmayı, yaşam hakkını savunmayı önceliyoruz. Uluslararası ölçekte ve ülkemizde mücadele geleneği ile saygın bir yeri olan meslek örgütümüz TTB’ye karşı antidemokratik görevden alma kararına karşı dayanışmanın yükseltilerek mücadele edilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Biz hekimler; toplumsal sorumluluklarımızın farkındayız. Sağlığa bütüncül yaklaşıyor; sağlığın yalnızca “hasta olmamak” değil, “fiziksel, sosyal, ruhsal ve siyasal tam bir iyilik hali” olduğunu biliyoruz. Hekimlik mesleğinin, nitelikli bilgi ve beceri bütünü olduğu kadar moral değerlerin yaşama geçirildiği bir uğraş olduğunu, bu kadim geleneklere sahip bir mesleğin ticarileştirilemeyeceğini savunuyoruz. Bertolt Brecht’un deyimiyle; hekimlik sanatının “en büyük sanat olan yaşama sanatına katkıda bulunmak, ona hizmet etmek için var olduğuna” inanıyoruz.
6023 sayılı TTB Kanunu çerçevesinde yapılan seçimlerle belirlenen, temel görev ve çalışma alanı, mesleğin etik değerlerini ve mesleki deontolojiyi koruma yükümlülüğü olan TTB Yüksek Onur Kurulu üyeleri olarak bizler; ulusal/uluslararası hukuki normların, evrensel etik bildirgelerin ışığında, TTB bütünlüğü içinde seçilmiş kurulların hak ve hukukuna sahip çıkacağımızı, seçilmiş merkez kurullar olarak iyi hekimlik değerleri, mesleki bağımsızlık ve meslek örgütü özerkliğini kapsayan ortak mücadele zeminini her koşulda savunacağımızı, bu hukuk dışı ve meşru olmayan karara karşı haklı mücadelemizde kararlı olduğumuzu kamuoyu ile paylaşıyoruz.
Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur Kurulu