Nükleer Santraller Termik Santrallerin Seçeneği Mi?
Sayısız mit bize entelektüellerin ancak daha dün ve büyük mücadele vererek nihayet anladıkları bir şeyi anlatır: Doğduğu ortamdan koparılmış bilgi yıkıcı eğilimler taşır ve doğanın seyri bedelsiz değiştirilemez.
Nükleer santrallardan size ne?
Erişkinsiniz, hekimliği kendinize meslek seçmişsiniz. Çoğunuz uzmansınız ve tedavi hekimisiniz. Tedavi etmeniz gereken, kapınızda bekleyen pek çok hasta ve pek çok yorucu işlem, bir o kadar da sorunlarınız ve de hayalleriniz var. Okumanız gereken çok da mesleki metin. Nükleer santrallardan size ne? Neden okumalısınız bu yazıyı; size ne faydası var?
Büyük oğlum 28 Eylül 1986’da ve miyadında Ankara’da doğdu. Annesinin karnında tam da üç aylık iken 4 Mayıs 1986 Pazar günü ve bir hafta sonraki 11 Mayıs Pazar günü Ankara’da günlük güneşlik ılık bir bahar havası vardı, arkadaşlarımızla üst üste iki hafta sonu da Çubuk Barajına ve çevresindeki kırlara piknik yapmaya gittik.2 Sabah saatlerinden akşam saatlerine kadar açık havada oturduk, sabah yağan çiğin ıslaklığından eser kalmamış kendini üzerlerine çağıran yemyeşil otlara uzandık yattık.
O tarihlerde çalışanlar, öğrenciler bütün Türkiye bizim gibi yapıyordu. İstanbul’dakiler boğaz kıyısına, diğer kentlerdekiler de kırlara ve yürüyüş alanlarına, çocuk parklarına atmışlardı. Bütün Türkiye’de toprak tava gelmiş, çiftçiler tarlalarını sürüyor, hayvanlarını otlatıyor ve yaz sebze ve ürünlerinin dikim ve ekimlerini yapıyorlardı.
Karadeniz’de çay filizlenmiş; balık kavağa çıkmış, tutmak için binlerce insan genç yaşlı çoluk çocuk her gün denizde ve çay bahçelerinde idiler. Aynen Kiev’de bütün Rusya’da ve Dünya’da Bir Mayıs İşçi Bayramını coşkuyla kutlamak için alanlara dökülmüş kısa kollu elbiseler giymiş Rus çocukları ve gençleri gibi. Pek çok ilçede ve köyde açık hava düğünleri vardı. Koyunlar kuzular, inekler, kırlara yayılmış taze otları iştahla otluyorlardı.
Stronsium 90 yağıyormuş ota, süte, ete, umuda, hürriyete, kapısını çaldığımız büyük hasrete.
26 Nisan 1986 Cumartesi saat 01.23’de, o zamanki Sovyetler Birliği’nin Ukrayna Sovyeti’nin Türkiye’ye kuş uçuşu 1000 km uzaklıktaki (Sinop’a) Kiev kenti yakınlarındaki Çernobil Nükleer Santralları (NS) Yerleşkesindeki 4 numaralı reaktöründe dünyanın en büyük ticari nükleer santral kazası oldu ve atmosfereHiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının 200 katı radyasyon yayıldı. 2,3 Dünyanın kazadan haberi, İsveç Radyasyon Erken Haber Alma Ağı sayesinde dört gün sonra yani 30 Nisan 1986 Çarşamba günü oldu.
İnsanlar, felâketin kendilerini ilgilendirdiğine, katliam tamamlanana kadar inanmayı reddederler.
Albert camus (veba)
Dünyayı 2 kez dolaşan radyasyon yüklü bulutlar Türkiye’ye iki kez uğradı. Metrekaresinde 15.000 Bekerelin (Bq) üzerinde ağır radyasyon taşıyan birinci bulut 3-4 Mayıs 1986 Cumartesi ve Pazar günleri geldi ve Türkiye’nin bütün bölgelerinin üzerinden geçti. 6-7 Mayıs 1986 Çarşamba ve Perşembe günleri gelen ikinci bulut da metrekaresinde 15.000 Bekerelin (Bq) üzerinde radyoaktivite yüklüydü ve daha çok Batı Karadeniz’i ve Trakya’yı (Edirne ve çevresini) etkiledi, ama biz bunları çook sonra (2004) öğrendik.4,5 Ota, süte, ete, umuda ve hürriyete Stronsiyum-90 yağdığını kimse bize açıklamamıştı. Beş duyumuzla anlaşılamadığı için kendi bireysel çabamızla asla korunamayacağımız; kirlenme durduktan sonra dahi yaşayan nesillerde 40 yıldan fazla süren, beden ve anne karnındaki fötüste biyolojik (bedensel), psikolojik ve kalıtsal etkileri olacak ve gerçek maliyetleri hiçbir zaman hesaplanamayacak geri dönüşsüz (felaket yapıcı) hasar yaratılmıştı. Bu yazı, bu hasar dünyada ve Türkiye’de hiçbir zaman bir daha tekrarlanması diyedir.
“Hekimlik mesleği bilimi (tıp), biyoloji, fizik, istatistik (bilişim) ve sosyal bilimler olmak üzere dört farklı temel alanda bütüncü (holistik) bir eğitimin birlikte verildiği bir bilimdir. Sosyal bilimler içerisinde en çok, temel sosyoloji ve psikoloji; sosyal ekonomi (makro ekonomik ilkeler ve eğilimler; devlet ve hükümet etme modelleri;
özel ve halkçı (devletçi-kamucu) sektör modelleri; sağlık ve çevre ekonomisi ve sağlık ahlâkı felsefesi-etiği), hekimlik mesleğinde öne çıkar. Bir hekimden temel sosyal, ekonomik ve politik yapıları ve etkenleri bilmesi; ekonomi, toplum ve hükümet arasındaki ilişkilerin farkında olması ve de çevre ve sağlık sektörlerinin
yönetimini anlaması beklenir” 6
kim okurdu kim yazardı
bu düğümü kim çözerdi
koyun kurt ile gezerdi
fikir başka başk’olmasa
Aşık veysel Şatıroğlu
Biz halk sağlıkçıları, tedavi ve temel bilimler alanlarındaki meslektaşlarımızdan doğal olarak farklı düşünürüz. Bizim, diğer tıp dallarından çok farklı ve iç içe geçmiş hatta multidisipliner çalışma alanlarımızdan birisi olağanüstü durumlarda yapılacak çalışma ve önlemlerdir. Bizler sağlık ordusunun karargah ve istihkam kurmaylarıyızdır. İletişim bilimci Prof. Dr. Ali Ergur’un 20-24 Ekim 2014 tarihlerinde Edirne’de yapılan 17. Ulusal Halk Sağlığı Kongresinde yaptığı açıklamalara göre, artık sürekli olağanüstü durumda yaşıyoruz. Çünkü, bugün insanın ve toplumun yaşadığı hiçbir şey olağan değil. İçinde biz hekimler ve ailelerimizin de yaşadığı ‘vatan’ dediğimiz topraklarda yetişen besinlerin sağlığı, temiz açık hava sahası;
temiz yer altı ve yer üstü su sahalarımızı her gün alt üst eden olağanüstü durumlarla karşı karşıya. Ne var ki bu olağanüstülük olağanmış gibi algılanır, kanıksanır olmuş. Örn. kentlerde yere tükürmek, dışkılamak olağanüstü, ama sahipli köpeklerimizin kaldırımlara boklaması, araba egsozlarımızın, yaşadığımız binaların çalıştığımız fabrika bacalarının ağzımıza, akciğerimize tükürmesi olağan.
Popo demek olağan; g.t demek olağanüstü.
Halk sağlıkçıları, olağanüstü durumlarda halkın ‘aldığı ve çıkardığı’nı bilmek; gereken dieti vermek, halkın yaşamını sürdürebilmesinin sağlıktaki önlemlerini düşünmek, bilmek ve uygulanabilir olarak gündemde tutmakla da görevlidir. Ama asıl görevimiz henüz oy kullanma yaşında olmayanların ve gelecek nesillerin emaneti olan vatan topraklarındaki yaşam koşullarının sağlığını korumak ve sağlıklı biçimde sürdürmek için yapılması gerekenleri (order) karar verici ve yöneticilere sürekli hatırlatmak ve danışmanlık yapmaktır. Enerji ve zararlı ışınlar konuları böyle pek çok durum içerir. Ne var ki, hiçbir tedavi edici hekimin hastasına koyduğu tanıya, verdiği tedaviye ve diete karışmayan devlet; iş halkın hasta olmaması için alınması gereken toplumsal koruyucu sağlık önlemlerine ve onun kurmay hekimlerinin tedavilerine karışır.
Onları karargâhsız, ordusuz veya ordusunun istihkam kurmaylarından yoksun bırakmak için seferber olur.
Karışmak ne kelime; hastayı hekime değil çoğu zaman hekim ve işin uzmanı olmayan devlet memurlarına: mühendislere, valilere, belediye başkanlarına emanet etmiştir. zira termik ve nükleer santrallar ve çimento fabrikaları gibi sağlığı tehdit etme boyutu çok fazla olan, “Meskenlerden ve insanların ikametine mahsus diğer yerlerden mutlaka uzak olması gereken” 1. Sınıf Gayrı Sıhhi Müesseselerin (GSM) tamamında, bir mühendis ve vali/belediye başkanı raporu olan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu; yürürlükteki mevzuatımıza göre GSM İzni başvurusu üç aşamasından ‘yer seçimi ve tesis kurma izni’ yerine geçiyor. (2’ncisi: Deneme İzni 3’üncüsü: Açılma İzni).
‘zararlı Işınlar ve Radyasyon Kirliliği’ de ‘Enerji’ gibi halk sağlığının ve onun yan dal uzmanlık alanı olan çevre sağlığının temel konularından biridir. Nükleer santraller ve nükleer atıkları iyonlaştırıcı radyasyonun en önemli kaynağıdır. Her iki konu da çevre ve sağlık ekonomisinin temel konusu olan “Toplumsal Maliyet” kavramıyla yakın ilgilidir.
Çevremizde en bol bulunan ve en çok tükettiğimiz temel gereksinim maddelerine (maalesef) en az değeri veririz ve klasik ekonomik düzenlerinde de ‘en az’ değeri taşırlar. Bir fabrika, yüksek miktarlarda tükettiği veya deniz-göl-nehir suyu ve temiz havaya para ödemediği gibi, yan ürün olarak ürettiği gürültü, zararlı ve zehirli gaz-sıvı-katı atıklarını kamusal-toplumsal-evrensel-ulusal veya uluslararası alan olan gökyüzü, deniz, akarsu, göl ve deltalar, ormanlar, dağlar, bozkırlar ve kumsallar vb. oluşan kamusal topraklara atarak; olumsuz etkilerden doğan çevre ve sağlık maliyetlerini topluma ödetmiş olur (ormansızlaşma ve meraların kaybı, seller ve yeraltı su kaynaklarının azalması; iklim değişikliği sonucu oluşan sel, su baskını, kuraklık ve iklim kuşaklarının değişmesine bağlı bitki ve hayvan türlerindeki değişim ve ürün azalması; çevresel hastalıkların -bağışıklık, sinir ve iç salgı; cinsiyet, üreme ve büyümeyle ilgili hastalıklar: kanser, astım, diabet, allerjik hastalıklar- artışı; bitki ve hayvanlardaki olası kalıtsal değişim vb., binalardaki, tarım ürünlerindeki, ormanlardaki zararlı etkiler ve iş hastalık ve kazaları). 4
Acımasız kapitalizmin bütün ülkelere zorla kabul ettirdiği ticaretin küreselleşmesi ile küreselleşen çevre kirliliğinin sonuçları ve toplumsal maliyetler, gelişen teknoloji ve bilgisayar olanaklarıyla günümüzde artık daha iyi incelenmekte ve bilimsel olarak daha iyi ve kesin araştırılmaktadır. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde dışsal maliyetlerin içselleştirilmesi (internalisation) için artan bir çaba vardır. Bu çabanın sonucu bu ülkeler kirli
teknoloji kullanan enerji ve mal üretim sanayilerini, Afrika gibi mağlup veya bizim gibi talip devletlere kaydırarak kendi toplumsal maliyetlerini bizimki gibi ‘kek’ledikleri toplumlarına ödetmeyi; kendi ulusal çevre (sağlığı) politikaları yapmaktadırlar. 4
Bazı kişiler yükselen adrenalin seviyesinden zevk alırlar ve cambazlık, hekimlik ve askerlik gibi bazı meslekler risk almayı gerektirir. Ama bu kişilerin hepsi de bu riski kendi özgür iradeleri ile yaptıkları kendi kişisel seçimleri sonucu kendilerinin öz kararları ile alırlar. Halen var olan 36 bin atom bombası bugüne kadar sadece iki kez patlatıldı, ama bugüne kadar nükleer santraller bugüne kadar (açıklandığı kadarıyla ve irili ufaklı küçük kazalar hariç) tam sekiz kez patladı: Ne var ki, ne İngiltere-Windscale NS sakinleri (kaza 1957’de oldu 1982’de açıklandı), ne ABD-Three Miles Island NS sakinleri (kaza 1979’de oldu), ne Sovyetler Birliği-Çernobil NSnın bütün dünyadaki milyonlarca kurbanı (kaza 26 Nisan 1986’de oldu halka dört gün sonra açıklandı); ne de Japonya-Tokaimura NS (Kaza 1999’da oldu) ve Japonya-Fukushima -1., 2., 3., 4. nolu NS reaktörlerden (Kaza 2011’de oldu) etkilenen milyonlarca Japon bu riski kendilerinin öz kararı ile değil hükümetlerinin kararı ile almışlardı. Üstelik kaza yapan santrallerin biri (Çernobil) hariç hepsi de batı tasarımı atom santralleridir. 7 Ve bütün bu nükleer santral felâketlerinin sosyal maliyetleri o güne kadar nükleer santraller yoluyla üretilen elektrik fiatına yansıtılmadı.
11 Mart 2011’deki çifte doğal afet (deprem ve tsunami) nedeniyle Fukushima Daiichi Atom Santrali işletmesindeki toplam 6 ünitenin 1., 2. ve 3. Ünitelerinde reaktörlerin nükleer yakıt çekirdeklerinde hasar (erime) oldu ve 1., 3., ve 4. Reaktörler patladı; 2. Ünitesinden de çok miktarda radyoaktif atık denize ve havaya kaçarak üçlü (deprem, tsunami, nükleer) afet biçimini aldı. Oysa 4., 5. ve 6. Reaktörler bakım nedeniyle deprem ve tsunami sırasında elektrik üretmiyorlardı. Japon Ulusal Meclisi’nin Fukushima Nükleer Kazası Bağımsız Soruşturma Komisyonu, kazadan yaklaşık 1,5 yıl sonra (5 Temmuz 2012) tamamladığı resmi raporunda kazanın tamamen insan hatası sonucu olduğunu açıkladı (Bizde ise muhalefetin talebi kurulan Meclis Araştırma Komisyonu, Raporunu Çernobil kazasından 8 yıl sonra 1994’de; Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun Resmi Raporunu ise kazadan 20 yıl sonra 2006’da açıklayabilmişti). 7, 8
Çernobil’den hemen sonra Dünya Sağlık Örgütü atom santrallerinin atmosfere radyasyon sızıntısı yapacak denli büyük kaza yapma olasılığını 1/1.000-1/10.000 santral çalışma yılında bir (halen faaliyetteki 440 atom santrali ünitesi için dünyanın herhangi bir yerindeki bir reaktörde 2,27-22,7 yılda; ortalama 12,5 yılda bir) olarak vermişti.
Tree Miles Island 2000; Çernobil ise 4000 reaktör yılında meydana gelmiştir. Fukushima atom santrallerindeki kazalar bir yıl dört ay gecikmeli de olsalar bu hesabı doğrulamıştır. Bu yüzdendir ki ülkemizde de yapılacak her nükleer santral ünitesi, toplam satılan bilet sayısı 440 adet olan bir nükleer felâket piyangosundan bilet almaktır.
Üstelik 25 yıllık reaktör ortalama ekonomik ömrü içinde iki defa büyük ikramiye çıkma olasılığı vardır. Yani, 12,5 yılda bir yapılan çekilişte büyük felâket ikramiyesi 440’ta bir gibi yüksek bir olasılıkla size de çıkabilir. Her yeni yapılan santral ikramiye çıkma ihtimalini %1,3 oranında arttıran bir bilettir. 4
Yukarıda kısaca değindiğim şekilde nükleer santrallar, barışta ve savaşta, normal çalışma koşullarında ve kazası halinde ve yarattığı radyoaktif atıklarının yol açtığı iyonlaştırıcı ışınım (radyasyon) kirliliği nedeniyle diğer hiçbir sanayi sektörünün kirliliğinde olmayan (kirlenme durduktan sonra da nesiller boyu devam eden ve kalıtsal zarar veren) eşsiz bir toplumsal maliyet yaratırlar: 10 Mart 2007’de Ankara, İstanbul, İzmir ve Sinop’ta eş zamanlı olarak açıklanan; Türkiye’nin ilk bilim insanları bildirisi olma özelliğine sahip 206 imzalı Nükleer Santral Karşıtı Bilim İnsanları Bildirisini o yıl Türkiye üniversitelerindeki halk sağlığı akademisyenlerinin yaklaşık %20’sine karşılık gelen 44’ü halk sağlığı uzmanı olan 62 hekim akademisyen imzalamıştı. Kaynakçamızda ulaşabileceğiniz ‘Nükleer Santrallara Karşı’ olmanın bilimsel nedenleri, konusunun uzmanı bilim insanlarınca 14 başlık altında dile getirilen bu tarihi bildiri şu cümleyle bitiyordu: “Yukarıda açıkladıklarımızdan anlaşıldığı gibi, Türkiye’ye nükleer santral yapma kararı bilimsel değil, siyasal bir seçimdir.”. 9
1979’daki çekirdek erimesine yarım saat kala durdurulabilen Three Miles Island NS kazasından sonra bilim insanların uyarı ve araştırma bulgularını dinleyerek ülkedeki nükleer santral yatırımlarını durduran ABD hükümetlerinin aksine; başta AKP, 35 yıllık Türk hükümetleri 35 yıldır bilim insanlarını dinlememişlerdir. En sonunda ‘mutsuz sona ulaşılmış’; 4.800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı ve Yaşam Merkezi) Revize Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu, 24.10.2014 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca ‘uygun’, yani ‘çevreye olan etkileri alınacak önlemlerle önlenebilir ve denetlenebilir’ bulmuştur. Böylece, iki süper gücün (ABD ve Sovyetler Birliği) ve iki kalkınmış ülkenin (İngiltere ve Japonya) önleyemediği nükleer santral kazasını ve sonuçlarını Türkiye önleyeceğini kabul etmiştir. Sinop’taki tasarlanan 4 reaktörle birlikte Allah’ın canlarına eziyet çektirilmesi; bayrağımızın radyasyonla kirletilmesi ve emeğin ve insan hakkının sömürmesi de yeni bir fıtrat çeşidi olarak çevre sağlığı terminolojine sokulmak üzeredir.
Oysa, Nükleer santralların çalışırken ve kazası halinde hayvan ve insan sağlığına ve doğal çevreye verdiği zararlar dışında; ABD Yucca Dağı örneğindeki gibi yeraltı nükleer atık depolarına konarak asırlarca bekletilmesi gereken radyoaktif atıkların ve ekonomik ömürleri (25-40 yıl) sonunda kendisi de radyasyonlu atık haline geldiği için sökülmesi için en az 100 yıl beklemek gereken nükleer santrallerin söküm ve nükleer atıklarının yarattığı toplumsal maliyetler ayrıca çok çok fazla bir toplumsal maliyet çeşidi yaratır. 4
ABD çok eski ve çok iyi tutulmuş kanser kayıtlarına sahiptir. Çernobil’den görece çok uzakta olan ABD’nin Çernobil’den sonraki tiroid kanserlerinde ve kendi nükleer santrallerinin çevresindeki yaşayan kadınlardaki meme kanserlerinde iki kata varan artışlar bulunmuştur.10
Nükleer denemelerin yapıldığı 1945-1965 arası yıllarda doğmuş kuşaklara bomba bebekleri kuşağı denilmektedir. Yapılan araştırmalarda bu kuşağın yaptığı düşük bebek ağırlıklı doğum oranında önceki kuşaklarda görülen artışın iki katı artış; bu kuşağın zihinsel (entelektüel) başarılarında ve üniversite giriş sınavı sonuçlarında 20 yıl süren açıklanamaz bir düşüş gözlenmiştir.10 Aynı şey Çernobil kuşağı (26 Nisan 1986’da 0-6 yaşında olan 1980- 1992 arasında doğan kohort) için de geçerlidir. 1986’da üniversitelerine “Çernobil konulu araştırma ve açıklama yapma yasağı” getirilen Türkiye ise üniversitelerinden, bugünkü kararlar için ülkesine faydalı böyle araştırmalar yapmasını (yasağın kalkmasını) hâlâ bekliyor.
sormaz ki bilsin,
sorsa bilirdi.
bilmez ki sorsun,
bilse sorardi.
Şirazlı Sadi
Nükleer santralın ÇED raporunu uygun bulan veren başta sağlık bakanlığı temsilcisi olmak üzere ÇED inceleme değerlendirme kurulu üyelerinin böyle 3730 sayfa tutan bir nükleer santral ya da termik santral ÇED raporu değerlendirmesini bilip bilmediğini; değerlendirme eğitimi alıp almadıklarını, böyle bir ÇED raporunu daha önce görmüş olup olmadıklarını ya da başından sonuna okumayı bilip bilmediklerini bilmiyoruz; pek yakında soracağız.
Zira, bilselerdi:
Uzayının en riskli dilimine giren (hem gözlemlenemez hem denetlenemez) radyasyon ve nükleer santralların Tehlikeyle karşılaşanlarca daha önceden tanınmayan ve gözlenemeyen; bilimin yeterince tanımadığı; yeni ve etkileri geç ortaya çıkan riskler taşıdığını; Riskin denetlenemezliği nedeniyle korkutucu; dünya çapında felaket yaratıcı; sonuçları öldürücü; hukuka uygun olmayan; kolayca azaltılamayan; gelecek kuşaklar için çok tehlikeli; riskin giderek çoğaldığı ve gönüllü hizmet örgütlenmesinin olmadığı riskler olduğunu bilirlerdi, sorarlardı.11
“ÇED raporu Gayrı Sıhhi Müessese İzninin Yer Seçim aşaması yerine geçtiği için aramızda hekim ve halk sağlığı uzmanı yok; üstelik hâkim rüzgârlar Silifke ve Mersin yönüne esiyor; tesisin “Meskenlerden ve insanların ikametine mahsus diğer yerlerden ne kadar uzakta bulundurulması gerektiği”ne, “Faaliyeti sırasında çevresinde bulunanlara biyolojik, kimyasal, fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden az veya çok zarar verip verip vermediği”ne; birinci sınıf gayrisıhhî müesseselerin etrafında konulması mecburi tutulan ve mülkiyet sınırları dışında belirlenemeyen ve bu alan içinde mesken veya insan ikametine mahsus yapılaşmaya izin verilemeyen”;
“…inceleme kurulları tarafından tesislerin çevre ve toplum sağlığına yapacağı zararlı etkiler ve kirletici unsurlar dikkate alınarak belirlenen.” ‘sağlık koruma bandı’nın genişliğinin ne kadar olacağını da biz karar veremeyiz. Bu yaptığımız mesleki ve hukuki bir yetki gaspıdır.” derlerdi.
Bilselerdi, uygun bulunan ÇED raporundaki “Başlangıç (Baseline) Radyoaktivite Ölçümleri için Örnekleme İstasyonları’nın sadece birkaçında (Ovacık) ve 3 ayda bir yapılması planlanan sütteki radyasyon seviyesi ölçümünün 5 km yarıçap içindeki bütün yerleşim yerlerinden ve her gün alınması gerekir. Sütte ve besinlerde hangi izotopun bakılacağı belirgin beyan edilmemiştir. Günlük ölçümlerde su ve sütte ve diğer besinlerde I-131 ölçümü daha uygundur. … 30 km etki
alanı içinden alınan bir süt, bir tavuk, iki keçi ve iki koyun eti örneğinde bakılarak doz ölçümü hesabı yapılamaz.” derlerdi.
Bilselerdi:
Uygun bulunan ÇED raporunda s. 1755’de değinilen bölgedeki hastalıklar başlığında sadece kanser verileri niteliksiz olarak verilerini beğenmez;
“- zararsız dozu olmayan radyasyonun akut veya düşük dozlardaki etkileri ömür ve nesiller boyudur.
– Şiddetleri azdan çoğa değişse de bağışıklık bozukluğu hastalıkları (enfeksiyon hastalıklarının ağır geçmesi), Mide ülseri ve mide zarı atrofisi; Tiroit, meme, kan yapıcı organ ve diğer organ kanser ve tümörleri, Hipotroidi, Düşük (2500 gramın altındaki) doğum ağırlıklı bebek doğum sayısı ve Prematüre bebek doğumu sayısında; Şeker hastalığı (Tip II) ve Çocukluk çağı (Tip I) diabet artış olur.
Bölgede ve Türkiye’de en azından lösemi, lenfoma, aplastik anemi vb. (kemik iliğini ilişkili kanserler ve hastalıkların çocukluk ya grubu ve erişkinlerdeki görülme sıklıkları) Büyükeceli-Ovacık, Gülnar ve 360 derece her yöndeki 5-10-30 50 ve 100 km (özellikle hâkim rüzgar yönü olan güney-doğu altında kalan yerleşim yerlerinin), Silifke, Mersin insidanslarının (son beş yıllık en az) raporda beyan edilmesi gerekir; aynı sınırlarda ve Türkiye’de çocukluk çağı diabeti (tip I) ve Tip II diabet, aynı çevrede ve Mersin-Adana illeri için düşük doğum ağırlıklı bebek, düşük doğum ağırlıklı bebek ölüm, prematürelik ve prematüre ölüm hızları, ölü doğum hızları, sigara içme oranları, çiftçilerde kanser çeşidi ve oranları; Hipotiroidi sıklığı, Mide ülseri ve mide zarı atrofisi sıklığı, Tiroit, meme, kan yapıcı organ ve diğer organ kanser ve tümörleri sayıları raporda verilmelidir.” derlerdi.
Sorsalar: “Atmosfere radyasyon sızıntısı yapan atom santralı kazalarında (‘referans kaza’) alınacak halk sağlığı önlemleri şunlardır; hangisini alabileceksiniz” derlerdi:12
Kapalı Binalarda Saklanma: Bu önlem kazanın başladığı (Atmosfere ışınım salınmaya başladığı) ilk yarım saat ile kazanın denetim altına alındığı (radyasyon salımının durduğu) zamana kadar geçen sürede çok
yararlıdır. Ancak bir günden fazla kapalı kalmanın getirdiği başta havalandırma olmak üzere başka sosyal ve sağlık sorunlarına yol açar.
İyot tabletleri alınımı: Atmosfere radyasyon sızıntısının başladığı ilk iki saat içerisinde alınan yeterli dozdaki iyotun tiroid bezindeki zararlı etkileri azaltıcı etkisi vardır. Ancak iyot tabletlerinin kazadan 5 saat önce alınması gerekir. 4
Yol ve geçitlerin denetimi: Radyasyonlu alanlara insan ve diğer canlıların girişinin önlenmesi işleridir. İlk saatlerle birkaç yıl arasında etkili ve gereklidir.
Boşaltma (tahliye): Kalabalık insan topluluklarının yaşadığı yerlere yakın kazalarda anlamlıdır. Ekonomik ve sosyal yönden uygulaması zor bir önlemdir.
Yeniden yerleştirme (iskan): Boşaltmaya göre daha az acildir. Toprakları ve evleri ışınımla kirlenmiş ailelerin yeni yerleşim yerlerine yerleştirilmesi işidir.
Su ve besin kaynaklarının denetimi: Radyasyonla bulaşmış besin ve yan ürünlerinin yok edilmesi, kullanımının yasaklanmasını, diğer ürünlerinin yapımının engellenmesini (örn. Süt ve süt ürünleri) veya besinlerdeki radyoaktivite zararsız düzeye ininceye kadar besinlerin depolanması işlerini içerir.
Kirlenmiş bölgelerin temizlenmesi: Radyasyonla kirlenmiş bölgenin yıkanabilen yerleri tazyikli su ile yıkanmalı, uygun yerler emici elektrik süpürgeleri ile süpürülmeli, kirlenmeye uğramış tarım toprakları sürülmeli veya yüzeydeki kirlenmiş toprak tabakası alınmalıdır”. 12
Ama demediler. Bütün bunlardan sonra kömürlü termik santrallarin seçeneği nükleer santrallardir derseler; inanır mısınız?
Uzm. Dr. Umur Gürsoy
KAYNAKÇA:
1. Feyerabend P. Akla Veda. İstanbul: Ayrıntı Yayınları. 1995:39.
2. http://www.dayoftheweek.org/calendar/1986. Erişim tarihi: 10.12. 2014.
3. Çernobil Kazasının Sağlık Sonuçları, Çev. Umur Gürsoy. Health Consequences of the Chernobyl accident: result of the IPHECA pilot projects and related national programmes: summary report. Cenava: WHO,1995.
4. Gürsoy U. Enerjide Toplumsal Maliyet ve Temiz ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları. Ankara: Türk Tabipleri Birliği, 2004.
5. Gürsoy U. Çernobil Bulutunun Üzerinden Geçtiği İllerimiz, Bölgelerimiz. http://umurgursoyla.blogcu.com/cernobil-bulutunun-uzerinden- gectigi-illerimiz-bolgelerimiz/5259571. Erişim tarihi: 10.12.2014.
6. Fitzpatrick, M., Bonnefoy, X. (1999), Guidance on the Development of Educational and Training Curricula”, Environmental Health Services in Europe 4, WHO Regional Publications, European Series, No. 84, Denmark.
7. Gürsoy U. Atom Santralleri, Dama Çıkarmaya Çalıştığımız Eşekler. http://yesilgazete.org/blog/2013/05/07/atom-santralleri-dama-cikarmaya- calistigimiz-esekler-dr-umur-gursoy/. Erişim tarihi: 10.12.2014.
8. Gürsoy U. Halk sağlığı bilimi açısından Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun Çernobil kazası sonrası radyasyon ölçümleri ve doz hesaplamalarının doğruluk ve güvenilirliği-I: genel değerlendirme. NUKSEM 2007 Nükleer Enerji Sempozyumu Bildirileri. http://www.emo.org.tr/etkinlikler/
nukleerenerji/etkinlik_bildirileri_detay.php?etkinlikkod=63&bilkod=3467. Erişim Tarihi: 18.06.2014.
9. Nükleer Santrala Karşı Bilim İnsanları Bildirisi. http://www.emo.org.tr/ekler/8ec7fefbec9864f_ek.pdf?dergi=457. Erişim tarihi: 30.08.2014.
10. International Peace Bureau (İPB), Daimi Halk Mahkemesi (Permanent People’s Tribunal-PPT), Uluslararası Çernobil Tıp Komisyonu (International Medical Commision on Chernobyl-ICCC). Çernobil Halk Mahkemesi. 12-15 Nisan 1996, Çev. Umur Gürsoy. İstanbul: Yeni İnsan
Yayınları, Nisan 2012.
11. Gürsoy U. Barışta ve Normal Çalışma Koşullarında Akkuyu Nükleer Santral(ler)inin Halk Sağlığı Yönünden Risk Değerlendirmesi. Toplum ve Hekim. Eylül-Ekim 2000: 15(5).
12. WHO. Nuclear Power: Accidental Relaeses-Practical Guidanca for Public Health Action. Report on a WHO Meeting, 1-4 October 1985, Mol, Belgium: WHO, 1987.