Anadolu Seyyahı’ndan notlar

Ben bir Anadolu seyyahı, Anadolu aşığı Anadolu tutkunuyum. Öyle ki;  Anadolu’da görüp gezmediğim il, ilçe, dağ, bayır, dere, tepe harabe, çöl göl, orman batak kalmadı desem abartı değil. Tüm göllerinde Fırat hariç tüm nehirlerinde yüzüp, tüm dağlarına çıktım mağaralarına girdim desem yürekten inanın. Herhalde tam araştırmadım ama soyumuzda bir yerde evliya çelebi ile akrabalık var işte size ufak ufak Anadolu öyküleri.

1940–1945 arası daha okula gitmiyorum zafer halam Ankara’ya gidişinde beni alır İstanbul’a götürürdü Anadolu ekspresi Ankara’dan saat 20 civarı kalkar, sabah 9–10 arası İstanbul’a “iner” yataklı vagonda özel yatağı olan Taner yemez içmez, yatıp uyumaz. Burnunu cama dayar sabaha kadar bir dağın gölgesini, Sakarya’da mehtabın ışıltısını, Anadolu istasyonlarında elleri gaz fenerli demir yolcuları göreceğim diye çırpınır tabi dönerken de aynı hikâye. Sene 2009 sonu, seyyah artık yaşlı, ama dinç, gönlü genç, atlar sevgili Lada Niva’sına 21 günde, sayısı ne tam bilemediği Anadolu turlarından birine çıkıp Karadeniz, fiırnak’a kadar tüm güneydoğu ve iç Anadolu’yu turlar. 8000 Km yapar pasaportunu almadığına yanar, Suriye ile vize kalkmıştır, fiam’a Halep’e bir selam çakamaz…

1965’e kadar bekârlıkta yolculuk ayakta asker postalı, sırtta çanta çantada ev imalatı uyku tulumu ve çadır, yayan ve otostopla, beleşten 3 kez Hakkâri Ağrı, 5 kez Artvin civarı olarak dolaşılır. Eski Anadolu’da, batıda saatte bir doğudan 4–5 saatte bir geçen her kamyon durur, merak ve saygı ile otostopçuyu alır, karnını doyurur hatta gece evinde köyünde misafir ederdi. Özel otomobil doğuda sadece ağalarda vardı. Ara sıra özel arabaya binebilmek lüks hayat olurdu. Yeni Anadolu’da artık binde bir kamyon sizi alır, bunu yarısı da ücret ister ama gene yemekler ve çaylar şirkettendir. Arabanız yolda kaldığında sadece kamyoncunu durup yardım eder, çünkü yolların meşakkatini, eziyetini onlar bilir. Hala Anadolu efendisi onlardır. Özel arabalar durmaz hatta bazıları üstünüze su, çamur sıçratır bir de el hareketleri yapar.
1958 de Irak’ta ihtilal var, İngiliz ve Fransızlar Süveyş’i işgal etmiş, ordumuz güneydoğu sınırına yığınak yapmış her

kasaba ve her şehirde polis ve jandarma otostopçuyu “merkeze” götürür kimse “Türk” olduğuma inanmaz ama “Üniversite şebeke” sinin itibarı çok yüksektir “merkez”e hemen kebapçıdan “çift porsiyon” kebaplar gelir veya karavanaya talim akşamsa, koğuş veya komşu otelde “bedava” gecelersin ve ertesi sabah sarılıp öpüşüp, bir ileri merkez ve karakoldan isimler verilip, selametlenirsin.

Dinar kavşağında 4 saat bekle, Denizli’ye anayurduna gitmek için makineyi kur, sıkıntıdan o güneşte tozlu şosede oturan kendi resmini çek mavi, burunsuz, Leyland marka, buğday çuvalları yüklü, çuvalların üstünde salkım saçak insanlar oturan kamyon gelsin tırman çık kamyona, o ne? Düdükler bir polis iki bekçi “ in aşağı turist” “yürü merkeze” “yahu yapmayın, ben Türk, üniversite vs” “ kusura bakam, ihbar var” çaresiz in, kamyon kaçtı gitti merkez. Köylünün biri “ gâvur casusu trenlerin resmini alıyor”demiş. Neyse, anlaştık, kebaplar geldi “kusura bakma kardeş, vazifemiz” tabi öpüşme vedası meğer bekçi yolda nöbet tutmuş iki saat ilk gelen vasıta durdurulacak ve “turist kardeş” bindirilecek. Neyse Türkiye Petrolleri jipine bindik. Denizliye 40 km kala “o da ne ki” kaza olmuş. Benim mavi Leyland devrilmiş, buğday çuvalları üstündeki 6 yolcunun altısı da sizlere ömür. Doğum yılımı 1959 olarak değiştirdim varolasın dindarlı köylüm ve dindar emniyeti.

Eski Anadolu her yer yemyeşil tertemiz tek çöp, şişe bulunmazdı, plastik naylon, pet şişe ile tanışmamıştık. Çikolata, gofret cips neyim bilinmezdi. Tüm şişeler depozitolu idi. Nadiren içilen rakı şişesi evde zeytinyağı sirke için özenle saklanır eve götürülürdü, içki şişesini yere vurup patlatmak değil ayıp günah israf sınıfına girerdi. Yeni Anadolu’da yol kenarları, köy kasaba girişleri trilyonlarca pet şişe, cam şişe, poşet alüminyum içecek kutuları oto lastikleri, eski koltuk, klozeti, eski ayakkabı, cips çikolata torbaları ile rengârenk süslüdür. Tüm ağaçlar artık poşet meyveleri taşır dallarında. Birçok dere, çay eskiden burada yüzmüştüm, hadi anı tazeleyelim, fikrine karşı çıkar simsiyah, lağım kokusu yüzlerce ölü balığın yan yattığını suya, hasret nefesler ve kızgınlıkla bakarsın.
Eski Anadolu’da yollar hep şose idi…

Gençler bilmez, kırma taş üzeri toprak greyder silindir nadir, kamyonlar silindir görevi görür çukurlar kürek kazma ile onarılırdı. Yol kıvrım kıvrım gider, herkes çok dikkatli araba kullandığı kaza maza çok olmazdı. Yolda uykuda bastırmazdı. Yeni Anadolu yolar otoban çek şeritli ve duble, ekseri kaymak gibi ama arada beklenmedik “koca çukur” kavis gibi ikramiyeler sıkça; amorti olarak ters yön gösteren karayolu işaretleri var. şehir gidişleri, kavşakları yön tabelalarından dolayı “ zekâ geliştiren bulmaca” gibi bazı kavşaklarda tabelalara güvenirsen, geldiğin yere gitmek çok olası.

Trafik polisleri gerçekten çok efendi ve kibar. Ama ne hikmetse teknik eğitim görmüş bu trafik deneticilerinin binlercesi yollarda denetim yapacaklarına trafik bürolarında, sivil memurların, hanımların yapacakları evrak işleri ile uğraşır eskiden trafik kontrolünde farklar, sinyaller, fren lambaları tanı kontrol edilir arabanın ön tarafında renkli ışık olmasına kesin izin verilmez, söktürülür ve ceza kesilirdi. Yeni Anadolu’da birçok arabanın ön ışıkları 77 renkli lunapark gibi ne bakan var ne de aldıran.

Bütün bunlara rağmen gene seyahate devam 2010 Mayıs da son kez görülecek Çoruh vadisine, o ayda dolu dolu akacak tortum şelalesine. Var mı gelen, hadi hemen kalkıyor! Tortum, Çoruh’a bir iki bir iki!

Dr. Taner Özek

 

Yazarın Diğer Yazıları
deneme bonusu veren siteler yeniokul.net casino deneme bonusu veren siteler