“Masalların Masalı” ve “Beşir’le Vals” hakkında

Aylarca önce bir yayın kurulu toplantısında Seçkin bir Filmi izleyip izlemediğimi sordu: Beşir’le Vals. İlk defa duyuyordum. Çok normaldi; çünkü Filmin yeni olması yanı sıra animasyon türündeydi ve ben hala tezle uğraştığımdan güncelin çok uzağındaydım. Şimdi anımsamadığım birkaç kişi daha Filmden bahsetti. Serdar’a sordum. Duymuş ama ilgisini çekmemiş. Araştıracağını söyledi. Bir iki gün sonra Filmin fragmanını buldu. Birlikte izledik. Tümüne ilişkin bir Şkir vermese de oldukça ilginçti. Filmi bulmaya karar verdik. Tez bitince, günlük yaşama geri dönünce izleyecektim. ..

Tez biteli neredeyse beş ay oldu. Ama günlük yaşam benim için hala çok uzaklarda. Ben de Bursa’dan ve Bursa ile ilişkili her şeyden-ne yazık ki-öyle uzaktayım ki… Bir kaç gün önce biriken maillerimi okurken yayın kurulu toplantı kararlarında “Klaket, Dr. Rukiye Çetin SEÇKİN” notunu okuyunca, Beşir’le Vals’i tekrar anımsadım. Filmi hala bulamamıştım. Oysa Klaket’te yazacağım yazıyı aylar öncesinden-Seçkin ve Serdar’la görüşmemden hemen sonra-planlamıştım: “Beyazperde’de çizgi-animasyon Filmlerin sayısı giderek artıyor. Sadece çocuklara yönelik Filmler değil, yetişkinleri hedef alan politik-eleştiri içeren Filmlerde artık sinema salonlarında yerini alıyor. 2007 yapımı “Persepolis”, İran Devrimi ve sonrası yaşananları konu ediniyor. 2008 yapımı Beşirle Vals’te ise İsrailli yönetmen Ari Folman, İsrailin 1982’de Lübnan’ı işgal sırasında Sabra ve Şatilla Filistin mülteci kamplarındaki katliamı konu ediniyor.”

Ama olmadı. Uzaklık sadece fiziksel değildi. Beraberinde pek çok şeyi değiştirmiş, zorlaştırmıştı. Ben unuttum. Serdar unutmadı. Erzurum’a gelirken “Masalların Masalı”nı getirdi yanında. “Masalların Masalı Nazım’ın şiirlerinden biri. Bir iki dize ile anımsayalım:

…..
su başında durmuşuz, çınarla ben.

suda suretimiz çıkıyor, çınarla benim.

suyun şavkı vuruyor bize, çınarla bana.
……..

Filme dönecek olursak orijinal adı “Skazka skazok” (Tale of tales) olan Film 1979 yapımı bir Yuri Norstein Filmi. Rus yazar Lyudmila Petrushevskaya’nın senaryosunu yazdığı Filmin çıkış noktası Norstein’ın ikinci dünya savaşı yıllarında geçen çocukluğu ile ilgili bir Film yapmak istemesidir. Filmin esas kahramanı Rus ninnilerinin esas figürlerinden biri olan uyumayan çocukları kaptığına inanılan küçük kurt karakteridir.

Nazım Hikmet’in dünyaca ünlü “Masalların Masalı” şiirinden çok etkilenen Norstein, bu şiirden yola çıkarak, savaş yıllarında geçen çocukluk hatıralarını ve savaş yıllarında hüküm süren açlık,

yoksulluk ve kayıpların kurdu bile olgunlaştırıp iyileştirdiği zamanın, tüm dramatik öğelerini birleştirerek bu Filmi yaratır. Filmin müziklerini Mihail Meyerovich yapmış. Filmin geneline hakim temayı oluşturan 1936 yapımı Polonyalı besteci Jerzy Petersburski’nin bestesi olan tangonun rus versiyonu “utomlennoe solntse” (soluk-yorgun güneş) anlamını taşıyor. Orijinal tangonun adı To Ostatnia Niedziela (Bu Son Pazar). Rivayete göre toplama kamplarındaki Yahudi tutsaklar gaz odaları ve fırınlara gönderilmeden bir gün önce çalınırmış. Yorgun Güneş, ise savaş öncesi tedirgin bekleyişi ve savaşın bittiği günkü buruk sevinci ifade ediyor.

besirle-dansFilmin adı ilk başta “Küçük bozkurt gelecek” olarak tasarlanmış ancak bu şüpheli isim bir anlamda idari sansüre uğradığından değiştirilirek Nazım’ın şiirinin adı Filmin de adı olmuş. 1980 Kanada Animasyon Filmleri Birincilik Ödülü, 1980 Fransa Kısa Film Jüri Özel Ödülü, 1984 Los Angeles Animasyon Olimpiyatları “Tüm Zamanların En İyi Canlandırma Filmi Ödülü” ve yine

2002 Zagreb Dünya Animasyon Filmleri Festivali “Tüm Zamanların En İyi Canlandırma Filmi Ödülü” almış. Masalların Masalı, Nazım Hikmet’in yapıtlarının, başka sanat eserlerine ilham veren boyutunu göstermesi açısından da ayrı bir önem taşıyor.

Haziran ayında her şeyden uzakta bu Filmi izlemek insanı karmaşık düşüncelere itiyor.

….

Su basında durmuşuz. Önce kedi gidecek, kaybolacak suda sureti. Sonra ben gideceğim, kaybolacak suda suretim. Sonra çınar gidecek, kaybolacak suda sureti. Sonra su gidecek güneş kalacak; sonra o da gidecek…

—————

su başında durmuşuz.
su serin,
çınar ulu,

ben şiir yazıyorum. kedi uyukluyor güneş sıcak.

çok şükür yaşıyoruz. suyun şavkı vuruyor bize

çınara bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.

—————

Beşir’le Vals’e gelince ….

Yapım: 2008-Almanya/Fransa/İsrail
Yönetmen: Ari Folman
Senaryo: Ari Folman
Yapımcı: Ari Folman
Müzik: Max Richter

Bir gece yönetmen Ari Folman barda arkadaşıyla sohbet etmektedir. Arkadaşı, Ari’ye sürekli gördüğü bir kabustan bahseder. Kabusunda, kuduz köpeklerden kaçıyordur. Hep 26 saldırgan köpek, şehirde başıboş koşmaktadır ve insanlar, bir şey yokmuş gibi davranmaktadır.

Sonunda, bu kabusun, Lübnan savaşı esnasında yaşadıkları olaylarla ilgisi olduğu kanısına varırlar. Ari, hayatının o dönemiyle ilgili pek bir şey hatırlamadığını fark eder! Bu ilginç durum karşısında, şimdi dünyanın dört bir yanına dağılmış olan asker arkadaşlarını bularak, savaşta yaşadıkları hakkında konuşmaya karar verir. O dönemle ve kendisi ile ilgili gerçeği ortaya çıkarması gerekmektedir. Ari bu gizemi deştikçe, rüyalarının gerçeküstü imgeleri anlam kazanmaya başlar ve gerçek, kabuslarından da kötüdür!

Finali son derecede çarpıcı olan Filmin, bir animasyon/belgesel olduğu da söylenebilir. Filmle birlikte olaylar karşısındaki tavrımız ve sorumluluğumuza ilişkin kendimizi sorgulamak zorunda kalıyoruz: olanlara ses çıkartmamak, insanı sorumlu kılar mı? Ya da, “ben yapmadım ki” diyebilir miyiz?

Ne dersiniz? Farklı kesimlerden farklı tepkiler alan, ülkemizde gösterimi İsrail’in Filistin işgali ile aynı zamana gelen Filmi bulup izlerseniz, sizin değerlendirmenizi de öğrenmek isterim.

 

Dr. Rukiye Çetin Seçkin

 

Yazarın Diğer Yazıları
deneme bonusu veren siteler yeniokul.net casino deneme bonusu veren siteler