Yaşatmaya uğraşmayın!..

Semra Hemşire kapıdan içeri girdiğinde, yanakları kızarmanın ötesinde morarmıştı, soluk soluğaydı. Dışarıyı hallaç pamuğu gibi atan tipi onunla birlikte kapıdan içeri girdi. Sağlık ocağının orta yerine kurulu bulunan soba, etrafındaki herkesi ısıtıyor ama binayı ısıtmaya yetmiyordu. Herkes açılan kapıya döndü ve kapının hızla kapatılmasını bekleyen ifade, herkesin yüzüne aynı anda yerleşti. -Doktor Bey nerede?

Yine tümü, aynı anda aynı ifadeyi takınarak ocağın küçük bir odasının kapısına baktılar. Sağlık ocağının lojmanlarında yalnızca bir doktor için yer bulunduğundan ve daha önce gelen evli doktor burayı kullandığından yeni gelen bekar doktora ocağın bu küçük odası lojman olarak uygun bulunmuştu. Hemşire hanım kapıyı tıklattı. İçerden “geliyorum” sesini duyunca bekledi, içeri girmedi. Doktor Beyin “yatak odası”na dalması uygun düşmezdi. Çok kısa bir süre sonra hızla giyindiği belli olur bir biçimde çıktı odasından doktor. Uzun, zayıf, genç, acemi ama saygılı bir insandı. Yeni gelmesine karşın, eski doktordan daha fazla seviliyordu, hem hastalar hem personel tarafından. -Buyrun?

-Doktor Bey, biliyorsunuz Hanife Ebehanım yıllık izine gitti. Gökdere Sağlık Evi’nden çağırdığımız ebemiz de kar yağışı nedeniyle gelemedi. Şimdi de bir gebeye çağırdılar beni. Kadının 13. gebeliği ve ikiz gebelik. Bebeklerden biri doğdu fakat ikinci gelmiyor. Kalp seslerini de alamadım. Benim ebelik deneyimim normal doğuma yetecek kadar. Bundan ötesine cesaret edemiyorum. Beraber bir bakabilir miyiz?

Semra Hemşire doktorun genç yüzünden geçen bulutlanmayı görünce içinden gebe kadına acıdı. Bu dağ başında bu kar altında bu sağlık personeliyle işi oldukça zor olacaktı. -Elimizde neler var, götürebileceğimiz? Sympitan? Adrenalin, atropin? Damar yolu açmak için ne varsa alalım. Bakalım neler yapabileceğiz?

Doktor bunları söylerken içinden gerçekten neler yapılabileceğini geçiriyordu. İkiz gebelik, 13. gebelik, biri doğmuş elde var bir. Geç öte yana; fakülteden yeni mezun olmuş, toplam üç normal doğum görmüş, yalnızca birinin doğmasına katkıda bulunmuş bir doktor. Yani bir çarpı sıfır eşittir “Allah selamet versin” …Sağlık ocağı soba başı ekibi yerlerinden kıpırdanarak bu zor durumdaki ikiliye malzeme derlemeye başladılar. Ocağın doktoruyla hemen hemen aynı zamanda tayinle gelen genç sağlık memuru Cengiz yardım teklif etti. Ama doğum tecrübesi onda da yoktu. Doktor teşekkür etti ve Semra Hemşire’yle ve malzemeleriyle çıktı. Kapının önünde bekleyen tipi nedeniyle bıyıkları buz tutmuş gencin sigarasını söndürmesiyle yola çıktılar. Doktor neden içerde beklemediğini sorduğunda genç “Biz alışkınız bu havalara, bize bir şey olmaz”dedi. Önde genç, arkada Semra Hemşire ve en arkada doktor yola koyuldular. Tipiden korunmak için ne giyersen giy, içine dolacak bir delik buluyordu bu kar. Kafalarını öne eğip hızlandılar. Ev köyün yükseklerinde, ulaşımı görece zor bir alandaydı. Doktor hem aklından gebeyi ve ne yapabileceklerini geçiriyor hem de bu evi bu kadar yükseğe yapanlara söyleniyordu. Kan gölünün ortasında yatan yüzü solgun gebeyi düşündü bir, bir de yanında bayılıp kalmış kendisini. Kaşkolunu yüzünden çekip derin derin buzlu havayı içine çekti. Bu iç kıyılması hayra alamet değildi. İki nefes daha çekip kaşkolu yükseltti. Eve varmaları fazla uzun sürmedi ama hepsinin – kaşkollarına rağmen- burunları kıpkırmızıydı. Evdekiler kapıyı açıp doktor ve hemşirenin girmesine izin verdiler. Oda alaca karanlıktı, ocak başında biri ayakta duruyordu. Doktor gözleriyle loş ışıkta, yatakta kan içinde yatan hastayı aradı bir süre. Bulamayınca, ocağın başında, ateşin karşısında durana döndü gözleri ve şaşkınlıktan dışarıya fırladılar. Gebe kadın birinci bebeğin sarkan kordonunu sol bacağına turnike gibi bağlamış karnını ovuşturarak gayet sağlıklı bir şekilde duruyordu. Doktor her ne kadar kan gölü görmemekten mutluysa da hastasını bu şekilde bulmaktan haŞf de huzursuz oldu. Buna bir de, kadının bacaklarından sızan kanlı sıvının haŞfçe içinin burulmasına neden olduğunu da eklemek gerek. Hastaya derhal yatağa dönmesi emredildi. Anlamayınca içeri dil bilen biri çağrıldı. Hasta yatağa yatırıldı. Çocuğun kalp sesi doktor tarafından da alınamadı. Sancı? Sancı yoktu. Koca? Koca kahveye gitmişti. Araç? Araç da yoktu, hem bu havada araç ne işe yarardı? Kayınvalide 43 yaşındaki gelinine bir iğne yapılsa doğuracağına inanıyordu ama 13 gebelik geçirmiş ve sonuncusunu ikiz yaşamış bir annenin rahminin iğnenin zorlamasıyla yaşayacağı riskleri ne doktor ne de hemşire düşünmek bile istemiyordu.

-Bunun Bingöl’e doğum hastanesine gitmesi gerekiyor.

Doktor son kararını böylece verdi ama kaynanayı ikna etmek olanaksız görünüyordu. Doktorun anlamadığı dilden söyleniyor, konuşmaları doktorun anlayacağı dile “özenle” çevriliyordu. Doktor çeviri zaŞyetini anlıyordu ama mesleki zaŞyeti bunun önüne geçiyor, hastasını yitirmeme telaşından sövgüleri önemsemiyordu. Semra Hemşire ocaktan kendilerini getiren kişinin gebenin erkek kardeşi ve Diyarbakır’da üniversite öğrencisi olduğunu, belki onu ikna etmenin olası olacağını söyleyince hemen kardeşi çağırttı.

-Ablanızın bu kadar sık ve çok gebe kalması onun için burada yapabileceklerimizi çok riskli kılıyor. Allah korusun bir yırtılma ya da atoni dediğimiz yumuşama, kasılamama durumu olursa ablanızı kanamadan kaybederiz. Ve burada gözümüzün önünde ölür. Bir yolunu bulup Bingöl’deki Doğum Hastanesi ortamında bu son doğumu yaptırmamız gerek. Bebek ölmüş olabilir ama anneyi gerideki 13 çocuk için kurtarmamız gerekli.

Kardeş akıllı biriydi. Sorunun önemini ve büyüklüğünü kavradı. Hemen telefon edildi. Bingöl’den bir taksi istendi.

Taksici köy yollarının kapalı olduğunu, Bingöl- Genç yoluna kadar hastayı indirebilirlerse oradan alabileceğini söyledi. Semra Hemşire’nin kocası aynı köyün karakolunda astsubaydı. Acaba bir helikopter ya da arazi aracı gönderebilirler miydi merkezden. Karakol arandı, durum anlatıldı. Karakol merkezle bağlantı kurdu. Hayır, yoğun tipi nedeniyle hava ulaşımı tehlikeliydi, arazi taşıtı da bölgenin tehlikeli olması nedeniyle korumasız çıkamazdı. Son karar hastanın kızakla yazın normal havada 1 saat süren dağ yolundan ovaya indirilmesiydi.

Kaynana hala yüksek volümlü söyleniyordu.Doktor kendini beceriksiz hissettiren bu kadından ölesiye nefret etmişti. Bir de gelini ve 13 çocuğu önemsememesinden. Bir de “bize bir şey olmaz” düşüncesinden tabii. Ama burada otorite kendisiydi ve Allah’tan gebenin kardeşi buradaydı. Yoksa kaynanayı ikna etmek olanaksız olurdu. Kendi aralarında Kürtçe sert tartışmaların ardından kardeş galip çıktı ve taksi yeniden aranarak 2 saat içinde “Musyan”* sapağına gelmesi istendi. Doktora teşekkür edildi. Yolda gebeye bir şey olursa neler yapabileceklerini sordular. Doktor onları yalnız gönderemezdi elbette. Kendisinin de onlarla hastaneye kadar geleceğini söylemesi hem Semra Hemşire’de hem de diğerlerinde şaşkınlık yarattı. Semra Hemşire Doktor Bey’e sokularak buna zorunlu olmadığını, bunun çok tehlikeli olduğunu alçak sesle fısıldadı. Hayır doktor kararlıydı. Sevkedip sattı, kurtuldu dedirtemezdi ardından. Onlar gebeyi ve kızağı hazırlayana kadar ocağa dönüp kendisi toplanmak için ayrıldı hastanın yanından. Peşinden gelen Semra Hemşire tipinin normal bir yürüyüşü olanaksızlaştıracağını, böyle çok kaybolup donma yaşandığını, ayrıca kurt tehlikesini, hepsinden öte bölgenin askeri açıdan da güvenli olmamasını ısrarla yineledi. Hayır bu yola gidilecekti, sonuçlarına katlanılacaktı.

İsterse Semra Hemşire gebeyi doğum için zorlayabilirdi. Semra hemşire gebeyi hazırlamak için geri döndü. Doktor da çorabının, kazağının, eldiveninin üstüne ikinci katları giymek üzere tipiden belirsizleşen patikadan sağlık ocağına doğru yürüdü. Sağlık ocağında herkes doktor beyi vazgeçirmeye uğraştı. Bölgenin yabancısıydı, soğuğa dayanıksızdı, uzun bir yürüyüşe hem de tipide dayanmak bölge insanı için bile zordu, kaldı ki İstanbul’dan gelen birine… Kızak kapıya geldiğinde, ikinci eldivenini yeni giymişti. Tipi yavaşlamış ama kar yağışı sürüyordu. Gebe kızakta, üstü kalın Bingöl işi, keçi kılından battaniyelerle örtülmüş bir biçimde yatıyordu. Ona Şkrini soran olsa, belki o da “ya doğururum, ya ölürüm” diyecekti. Ama burada kadının adı da sanı da yoktu. Doktorun da ona bunu sormaya niyeti. Ekip doktor, gebe, gebenin kardeşi, bir kayınbiraderi, köyden bir iyiliksever- aynı zamanda kızağını da seviyordu- ve katırı düzeninde yürüyüşe geçti. Karakoldan ve sağlık ocağından, gidenlerin ardından el sallandı. Köye çıkan son virajdan dönüp kaybolduklarında herkesin aklından aynı cümle geçti. “Bu yeni doktorda hiç akıl yok!” Sabahki ihtişamını yitirmiş olan tipi aşağıya indikçe yavaş yavaş yerini lapa lapa yağan kara bıraktı. Bu iyi haberdi. Hem hayvan hem insan tipide yön bulmakta zorlanıyor ve ısı kaybı daha fazla olduğundan donma tehlikesi artıyordu. Adının Hamdullah olduğunu geç de olsa öğrendiği üniversiteli kardeşle yol boyunca, çok doğum yapan kadınları, eğitimi- eğitimsizliği, Bingöl’ün yaşam koşullarını, bölgede terör adına yaşananları, Diyarbakır’ı-o Amed demekte ısrarcıydı- üniversite ortamını, İstanbul’u ve üniversite ortamını konuşup tartıştılar. Biri merserize biri keçi kılından kalın yün çoraplarına ve cızlavetlerine** rağmen iki saatin sonunda anayola vardıklarında ayak parmak uçlarını hissetmez olmuştu doktor. Ovada kar yağmıyordu ama yerler hala 25-30 santim karla kaplıydı. Taksi görünürde yoktu. Yol ayrımındaki köyün muhtarlığında taksiyi bir yarım saat beklerken gebeyi bir köyevinde misafir ettiler. Taksi gelir gelmez, gebe, kardeşi ve doktor binip Bingöl’e doğru yola çıktılar. Hastanın genel durumu iyiydi, hatta, kayınbirader geride kaldığından kardeşi aracılığıyla doktorla gülüşerek sohbet bile ettiler. Ama yol fazla uzun değildi muhabbet de uzayamadı. Bingöl Çocuk ve Doğum Hastanesi’ne Devlet Hastanesi’nin yanından gidiliyordu. Yolda taksinin dörtlülerini yakarak gittiğini gören bir hemşire grubu, taksiyi durdurarak nereye gittiklerini sordu. Doktor kendini tanıtarak, hastanın durumundan kısaca söz etti ve uzman doktoru nerede bulabileceklerini sordu. Hemşirelerden biri, evet binanın olduğunu ama henüz lojman olarak kullanıldığını, uzman kadrosu gelmediği için de doğumu Devlet Hastanesi’nde ebelerin yaptırdığını anlattı. Ya bu tür özel durumlarda? Evvel Allah ebelerimiz tecrübeliydi.

Taksinin yönü Devlet Hastanesi’ne döndürüldü. Doktorsuz hastane açılışı yapanlara-bir yıl olmuştu hastane açılalı-sövüldü. Gebe bir sedyeye alınıp hemen doğumhaneye çıkarıldı, doktora ve kardeşe dışarıda beklemesi tavsiye edildi. Aralarında oluşan sıcak güven duygusundan aldığı güçle doktor doğuma katılmak istediğini söyledi. Ebeler övgü içeren şaşkınlık duygularıyla bakıştılar, itiraz etmediler. Doğumhane perdeli iki bölmeden oluşan küçük bir salondu. Ebelerden biri hastanın su kesesini patlatırken biri damaryolunu açıyordu. Bebek doğmakta zorluk çıkarmadı ama annenin kanaması ekibi iki saat kadar uğraştırdı ve doktora iyi ki gebeye yukarda müdahale etmemişiz dedirtti. Annenin kan kaybını önlemek için uğraşırlarken, ebelerden biri de morarmış bebeği solutmaya uğraşıyordu. Anne Kürtçe bir şey sordu. Temizlik personeli Bingöllüydü, cevap verdi. Anne Kürtçe birşeyler daha söyledi ve bitkin düşüp sustu. Personel annenin bebeğin cinsiyetini sorduğunu, kız olduğunu öğrenince “yaşatmaya uğraşmayın” dediğini söyledi. Doktor bu coğrafyada kadın olmanın, insan olmanın, doktor olmanın ağırlığını parmak uçlarında zonklayan ağrı gibi yüreğinde hissetti.

*Musyan: Bingöl’e Merkez ilçeye bağlı eski nahiye, yeni köy olan Yamaç

**Cızlavet: Gislaved markası ürün adına dönüşmüş. Kauçuktan üretilmiş, bağcıksız ayakkabı; “lastik”

 

Öykü / Dr. Ersan Taşçı

 

Yazarın Diğer Yazıları
deneme bonusu veren siteler yeniokul.net casino deneme bonusu veren siteler