Momento Mori – Bir Resim Binbir Söylence
BİR RESİM
BİNBİR SÖYLENCE
MOMENTO MORİ
“Memento Mori”, Latince “ölümü unutma, fani olduğunu hatırla” demektir. Bu deyim, antik dünyada zafer kutlamaları sırasında komutanlara söylenen birkaç sözden birisidir. Roma İmparatorluğu zamanında sadece savaş kazanan generallerin Roma sokaklarında gerçekleştirdikleri zafer resmi geçidi esnasında adı Corona Civica olan bir taç takmalarına izin verilirdi. Generalin başının üstünde bu tacı tutan kölenin görevi de sadece tacı tutmak değil, aynı anda muzaffer generalin havaya girmemesi için generalin kulağına sürekli “memento mori” (ölümlü olduğunu unutma) sözünü fısıldamaktı.
memento mori (fani olduğunu hatırla)
memento te hominem esse (sadece bir insan olduğunu hatırla)
respice post te! hominem te esse memento! (arkana bak! sadece bir insansın, hatırla!)
Osmanlı’da da buna benzer bir geleneğin olduğu söylenir. Cuma selamlığından sonra bir yeniçeri “Mağrur olma padişahım; senden büyük Allah var” sözünü yüksek sesle bağırırmış.
Dünyanın ömrüne göre insan ömrü anlık bir zaman dilimidir. Ama bu kısacık ömrüne rağmen insan, dünyayı değiştirmek, dünyaya kök salmak, kalıcı olmak, ölümden sonra da yaşamak ister. Ölümsüz eserler peşinde koşar durur. Tarih boyunca ölümsüzlüğe ulaşmak için sanat yapan insan; ölümün de en güzel ifadesi için yine sanatını kullanmıştır. Bugün sanat eserleri incelendiği zaman ebediyeti arzulayan çalışmaların ya da ebediyet formasyonları geliştiren eserlerin çok olması, bu duygunun her çağa hitap eden evrensel bir realite olduğunu gösterir. Kim bilir; belki de insanın en büyük çelişkileri vicdanı ile sahip olduğu arzularının arasındaki anlamsal farklılıklardır. Hem ebedi olmak ister hem de bildiği en somut gerçek, ölümlü olduğudur. Ama insanın pratikleri onu tek bildiği mutlak gerçekten uzaklaştırabilir. Onun için fani olduğunu unutmamak, kendini tanrılaştırmamak hayatın anlamı için vazgeçilmez bir parametredir.
Sosyolog K. Mannheim’e göre bireyleri toplumsal belirlenmişlikten ve tek bakışlı bir perspektiften kurtarmanın en basit yolu güvenilir bilgiler üreten bilginleri veya sanatçıları takip etmektir. Peki, aydın ve sanatçıları kim kişisel belirlenmişliklerden ve kaprislerinden kurtaracaktır? Onların da fani olduğunu hatırlatan bir köle her daim hayatlarında olabilir mi? Asıl işlevlerinden birisi de bu olan vicdanın kanatılmadan veya tedirgin edilmeden bunu yapabilmesi ne kadar mümkündür? İnsan sanat yaparak ölümsüzlüğü hayal ederken; ölüm de sanatın varoluş sebebi olagelmiştir.
Momento Mori; bu yüzden sanatın konuları arasında yer alır. Momento Mori kavramına örnek teşkil edebilecek yapıtlardan biri olan Aziz Jerome’da, Caravaggio resmettiği kuru kafa ile ölümü simgelerken, ölümün aslında ne kadar yakınımızda olduğunu da betimlemiştir.
Aziz Jerome, İmparator Konstantin tarafından dört İncil’i Latince ’den çevrilmek için görevlendirilmiştir. İtalyan ressam Michalengelo Merisi da Caravaggio,“Aziz Jerome” tablosunu hayatının son yıllarına yakın bir zamanda, 1606 yılında tamamlar. Caravaggio’nun imgeleminde Jerome için en uygun mekân, Betlehem’deki bir kilisenin kendisine tahsis edilmiş odasıdır ve biz Jerome’u bu tabloda kendinden geçmiş bir halde o odada çalışırken görürüz. Ressam, Jerome’un başının üzerindeki azizlik payesinin simgesi haleyi öyle bir resmetmiştir ki o hale, sanki doğduğu günden beri Jerome’un başındaymışçasına doğal ve Jerome da o haleyi fark edemeyecek denli yoğun ve mütevazı bir çalışma halindedir.
Bu yoğunluk ve mütevazılık hali Jerome’u, Caravaggio’nun ve dolayısıyla da bizim gözümüzde ‘doğru’ ve ‘güvenilir’ bir insan-aziz kılar. Bu, aydınlıktan uzak loş çalışma odasında Jerome’a eşlik eden tek ‘varlık’ bir kurukafadır. Kurukafa ise burada bir simgedir.
Resimde “vanitas” olarak adlandırılan ve kurukafa, kum saati, sönmüş mum gibi nesnelerle simgelenen akım, ölüme ve hayatın geçici doğasına yapılan göndermeler silsilesidir ve ‘’hiçlik’’ anlamına gelir.
Elçiler tablosu, Alman ressam Hans Holbein’in 1533 yılında yaptığı, Kral Vlll. Henry’ye yollanmış iki Fransız elçi, Jean de Dinteville ve Georges de Selve’nin resmidir. Elçilerin kıyafetlerinden, duruşlarından, arkalarında sıralanmış olan, dönemin entelektüel birikimini simgeleyen nesnelerden son derece yüksek seviyede kişiler oldukları izlenimini edinmek mümkündür. Resmin içinde yüzlerce ayrıntı vardır. Resmin en belirgin özelliği, ön planda yer alan, amorf çizilmiş kafatası betimidir. Ancak çerçevenin sağ tarafından 27 derecelik bir açı ile bakıldığı zaman gerçek bir kafatası seklinde algılanan bu nesne, tabloyu bir vanitas tablosu haline getirmektedir.
Giovanni Francesco Guercino’nun Et in Arcadia Ego adlı tablosunda ölüm yine bir kuru kafa ile simgelenirken; tablonun adı da bir memento mori örneği olmuştur. Et in Arcadia Ego: Cennette bile varım. Ölüm.
İsminden de anlaşıldığı gibi eser Arkadya’da geçmektedir. Arkadya, Yunanistan’da dağlarla çevrili, izole olmuş bir bölgedir. Bu özelliklerinden dolayı çok az sayıda insanın yerleştiği ve genellikle çobanların sürüleri otlattığı bir bölgedir. Fakat özellikle izole olmuş olmasından dolayı korunan doğası sebebiyle, antik zamanlarda romantize edilerek bir yeryüzü cenneti olarak görülmüştür. Arkadya’nın bu efsanevi özellikleri Virgilius gibi dönemin ozanlarını derinden etkileyerek üzerine şiirler yazılmasını sağlamıştır. Tablonun sağ alt köşesinde kuru kafanın altında resme ismini veren yazı ölümün bu yeryüzü cennet inde bile var olduğunu ifadelemiştir.
Avusturyalı art noveau ve sembolist ressam Gustave Klimnt’in Momento Mori tablosu konunun en güzel örneklerinden biridir.
Bu resimden iki sene önce Klimt’in sevgilisinden bir çocuğu olacakken onu kaybettiği; bu yüzden resimde ölümün, insanın tüm çağlarını tehdit eden varlığını simgelemeyi seçtiği düşünülür.
Momento Mori fotoğrafçılıkta da kullanılan bir terimdir. Fotoğrafın ilk zamanlarında sadece uzun pozlama yapılmasından dolayı Protestan ülkelerde ölüleri özellikle çocuk yaşta ölmüş kişileri hareketsizlikten ötürü uzun saatler pozlayıp ailelerine birer anı bırakmak için çekilen resimlere verilen isimdir.
Tüm bu örnekler eşliğinde varılacak kanı; ölümlüler yaşantıları ve yapıtlarıyla ölümsüzleşirlerken; bunların tarihe aktarımı yazıtlar, edebi eserler, çizimler, tablolar yani sanatla gerçekleşir. Bu sebeple sanat; insanlara ölümsüzlüğün kapılarını açar ve ölümlülüğe bulunan tek çaredir. Bunun da ötesinde, insanın ölümle yüzleşebildiği ve ölüme meydan okuduğu tek alan yine sanattır.