Cumartesi Nöbetleri Ve Aile Sağlığı Merkezi Çalışanlarının Direnişi Üzerine Sesli Düşünceler
Yetmişli yıllar boyunca kapitalizmin dünyada yaşadığı derin kriz büyük sermaye gruplarını bu krizi aşmaya dönük yeni arayışlara itmiştir. Uluslararası sermaye ve onun güdümündeki küresel güçler kimi zaman IMF, Dünya Bankası, vb organizasyonlar aracılığıyla , kimi zaman bunların yetersiz kaldığı durumlarda da doğrudan askeri müdahalelerle serbest piyasa kuralarını tüm dünyaya ve başta sağlık ve eğitim olmak üzere tüm sektörlere hakim kılmaya çalışmıştır. İçinde yaşadığım son yarım asırda tanık olduğumuz savaşlar, olağanüstü artan göçler, ülkelerin parçalanması, iç savaşlar, başarılı ya da başarısız askeri darbeler, kamusal alanın çökertilerek yağmalanması, doğanın şuursuzca talan edilmesi, kentlerin yaşam alanları olmaktan çıkarılarak rant merkezlerine dönüştürülmesi, tarihsel ve kültürel geleneklerin alt üst edilmesi, mesleki etik değerlerinin ayaklar altına alınması, eğitim ve sağlık hizmetlerinin metalaştırılması, üretmeden sorumsuzca tüketmenin ve daha sayfalara sığdırmakta güçlük çekeceğimiz iç kanatan sorunlarımızın temel dinamiğinin sermayenin bitmek bilmeyen bu açgözlülüğünden kaynaklandığı tespitini yapmak abartılı bir yaklaşım olmasa gerek. Ve ne yazık ki insana ve içinde yaşadığımız doğaya yapılan bu amansız saldırılar, demokrasi, küreselleşme, insan hakları, insanlığın esenliği ve mutluluğu gibi kulağa hoş gelen anlatılar eşliğinde yapılmıştır.
Dünyada bunlar yaşanırken ülkemizin ve hekimlik ortamımızın bu süreçten etkilenmemesi düşünülemezdi. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de bunlara dair çok şey yazıldı, çizildi bu olumsuz gidişi durdurmak için meslek odaları ve sendikaların öncülüğünde çok mücadeleler verildi ve bedeller ödendi. Toplumumuzun önemli bir kısmı ne olduğunu dahi anlamadan izledi bu süreci, bir kısmı kafasını kuma gömerek izleme gereği bile duymadı, hatta artık sesleri duyulmasa bile alkışlayanlarda oldu. Artık eskisinden çok daha kötü bir dünyada yaşıyoruz ve mutsuzuz. Nasıl bir geleceğin bizi beklediğini düşünmekten ise kaçınır olduk.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki dünyada ve ülkemizde bütün bunları görmeden ve sürecin temel dinamiklerini anlamadan sağlıklı bir tutum geliştirmek ve sorunlarımızın çözümüne dönük sonuç alıcı bir mücadele örgütlemek mümkün değildir. Bu nedenle tüm haksız eleştirilere rağmen Türk Tabipleri Birliği başta olmak üzere meslek odaları ve emekçi sendikaları gerek üyelerine gerekse tüm topluma bütün bu olanları nedenleri ile birlikte anlatmak için çok uğraştı. Kimi zaman başarılı oldu kimi zaman başarısız.
Şimdi geldiğimiz noktada izlenen bu politikalar neticesinde sağlık hizmetleri piyasanın insafına terkedilmiş, sağlık bir ihtiyaç olmaktan çıkarılarak giderek kışkırtılan ve çeşitlendirilen bir tüketim nesnesine dönüştürülmüş, hekim emeği değersizleştirilerek ucuzlatılmış, tıbbi bilginin üretim süreçleri manipülasyona açık hale getirilmiş, ihtiyacın kat be kat üstünde ithal teknolojiye ve ilaca para yatırılmış, bütün bunların sonucunda poliklinik sayıları, acil başvuruları ve ameliyat oranları ürkütücü şekilde artmıştır. Oysa sağlıklı bir toplum, hekime başvurmaya daha az ihtiyaç duyan, ihtiyaç duyduğunda da ulaşılabilir ve nitelikli bir hizmeti hiçbir kısıtlama olmadan alan bireylerden oluşmalıdır. Bu nedenle harcanan onca paraya rağmen, ülkemizdeki sağlık hizmetlerinin hiçte övünecek bir durumda olmadığının altını çizmek gerekir.
İşte böyle bir atmosferde artan talebi karşılamak amacıyla 2014 yılında çıkarılan torba yasa ile Aile Sağlığı Merkezi(ASM) çalışanlarına mesai saatleri dışında nöbet tutma zorunluluğu getirilmiştir. Hazırlanan Nöbet Yönetmeliği ile 8 saati asil, 8 saati yedek olmak üzere ayda toplam 16 saat nöbet görevi ASM çalışanlarına tebliğ edilmiştir. Başlarda Hastane acilleri ve 112 Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonlarında yazılan nöbetlere kimse gitmeyince Aile Sağlığı Merkezlerinde Cumartesi günleri tutulmak üzere nöbetler yeniden düzenlenmiştir. Oysa bu durum, esası koruyucu hekimlik olan birinci basamak sağlık hizmetlerinin ruhuna ve Aile Hekimliği uygulamasına aykırıydı
Aile Hekimleri ve ASM çalışanları bu dayatmaya büyük bir tepki gösterdi. Yüksek sesle dile getirilen bu tepkiler başta Türk Tabipleri Birliği olmak üzere meslek odaları, sendikalar ve dernekler tarafından sahiplenilmiş düzenlemenin iptali için hukuki süreç başlatılmış ve nöbete gitmeme kararı alınmıştır. Oldukça yüksek katılımlı forumlar, ardı sıra toplantılar yapılmış başta Bursa olmak üzere kimi yerlerde ASM çalışanlarının zorlaması ile de olsa çeşitli eğilimlere sahip sendika, oda ve derneklerin de içinde olduğu “Nöbete Hayır Platformu” oluşturulmuştur. Cumartesi nöbetlerine gitmeme eylemi, başlangıçta ülkemizin her yerinde yüksek oranda gerçekleşmiş, kimi yerlerde katılım %90 ları aşmıştır. Her ne kadar çeşitli nedenlerden kaynaklı katılım giderek azaldıysa da iki yılı aşkın bir süre başta İstanbul olmak üzere bir çok ilde kararlı bir şekilde sürdürülmüştür. Bu özellikleri nedeniyle Cumhuriyet tarihimizin en uzun, en kararlı ve sonuç alıcı beyaz eylemi olmuştur. Ancak bu eylemin başarısına gölge düşürmeyeceği bilinci ile kimi eksiklikleri samimiyetle açığa çıkarmak hepimizin ortak sorumluluğudur.
Nöbet uygulaması fiilen başarısızlığa uğramış olmasına rağmen Dönemin Sağlık Bakanının inada varan ısrarı sonucu ASM çalışanları ayda iki kez savunma vermekten, gelen cezalara itiraz etmekten ve dava açmaktan bıkmış, kimi arkadaşlar bu yüzden istifa etmiş, rapor almak ve denetim esnasında Aile Sağlığı Merkezinde kısa sürede bulunmak yada hizmet vermemek gibi yöntemlere başvurmak zorunda kalmıştır. Aslında bu yöntemlerin nöbete hiç gitmemekten daha yüksek hukuki riskleri taşıdığı ASM çalışanlarına yeterince anlatılamamıştır.
Kimi toplantılarda dile getirilmiş ve olumlu karşılanmış olmasına rağmen kimi arkadaşların özverili çabaları dışında Aile Sağlığı Merkezleri yeterince gezilememiş bu nedenle işyerlerinde ortak bir ruh hali yaratılamamış ve çalışanların yalnızlığı giderilememiştir. Bu durum süreç uzadıkça katılımın azalmasına neden olmuştur. Ancak bu olumsuzluklara rağmen aile hekimleri ve ASM çalışanları sözleşme feshini de göze alarak haklı olmanın getirdiği inanç ve kararlılıkla iki yılı aşkın süre boyunca nöbetlere gitmeyerek uygulamanın kaldırılmasını sağlamışlardır.
Sonuç olarak içinden geçtiğimiz süreç, her bir bireye ve en çok biz hekimlere. ülkemize ve mesleğimize sahip çıkma zorunluluğunu dayatıyor. Daha yaşanır bir dünya, bir ülke ve iyi hekimlik uğruna birlikte hareket ederek ve gerekiyorsa birlikte bedel ödeyerek ülkemize ve mesleğimize her zamankinden daha fazla sahip çıkmamız gerekiyor. Aksi takdirde kendimizin ve üzerine titrediğimiz çocuklarımızın gelecekte felaket boyutunda ağır bedeller ödemek zorunda kalacağını anlamak için kahin olmaya gerek yok sanırım.
Dr.Yaşar ÇELİK
Türk Tabipleri Birliği
Büyük Kongre Delegesi