Malta [Dünyayı gezelim]
Akdenizin tam ortasına kurulmuş Malta Cumhuriyeti 3 ana adadan oluşmakta. Toplam yüz ölçümü 316 km2 yani sadece bizim Gökçeada ve Bozcaada nın toplamı kadar. 430 bin nüfuslu ülkenin gelirlerinin %97 si turizm kaynaklı. Bizim daha çok dil okullarıyla aşina olduğumuz Malta doğal ve tarihi güzellikleriyle de ilgi çekici.
İstanbul dan uçakla 2.5 saat uzaklıkta olan adada yaz mevsiminin uzunluğu sayesinde mayıs başından ekim hatta kasıma kadar deniz tatili yapmak mümkün. Ancak yaz ayları çok sıcak geçtiği için rahatsız edici olabiliyor. Hem denize girelim hem gezelim diyorsanız nisan mayıs eylül ekim ideal zaman.
Maltaya indiğinizde ulaşım için araba kiralayabilir, toplu taşıma ya da taksi kullanabilirsiniz. Araç kiralayacaksanız trafiğin soldan işlediğini unutmayın. Ben yaya olarak 3-4 günde adapte olabildim araç kullanmak nasıldır bilmiyorum. Taksi ise biraz maliyetli. En uygunu adanın her yerine ulaşan toplu taşıma sistemi. ( https://www. publictransport.com.mt/ )
Hava alanında ki gişeden 12 bilet içeren 15 euroluk ya da 7 günlük limitsiz kullanım hakkı olan 21 euroluk tallinja kartı seçebilirsiniz. Eğer biletinizi otobüsten alırsanız yolculuk başına 2 euro ödemeniz gerekiyor. Cep telefonunuza yükleyeceğiniz tallija uygulamasıyla da ulaşım planlarınız kolayca yapabilirsiniz.
Otelinizi St. Glian ya da Sliema bölgesinden seçin. Sahil kayalık olsa da temiz denizi her zaman kalabalık. Geç saatlere kadar açık restoran ve kafeler St. Glianda bar ve gece kulüpleri her daim hareketli.
Adanın yerel mutfağının en önemli ürünü tavşan, her yerde yapılıyor ben yemedim çünkü çocukken yediğim bir tavşan yemeğinin kötü anıları depreşti. Ancak deniz ürünü bol ve lezzetli. Yerel sosisler, keçi peyniri, kurutulmuş domates ve pizzalar oldukça başarılı. Hamur işleri ve çörekler her köşe başında işporta tezgahlarında karşınıza çıkıyor. Fiyatlar Avrupa ortalamasında. Yerel şarapları her yemekte deneyin, bizde 80-100 tl ödediğimiz kalitede şarapların restoran fiyatları 30-40 tl.
Malta da herkes ingilizce konuşuyor ama italyanca arapça ve ingilizce karışımı malta dili de yaygın olarak kullanılmakta. Arapçadan bizim dilimize de geçmiş tanıdık kelimeler kulağınıza takılırsa şaşırmayın. Örneğin Merhba (merhaba) hoş geldiniz demek.
Malta 3 ana dadan oluşuyor bunlardan Comino en küçükleri sonra Gozo ve ana kara Malta geliyor. Her iki adaya da ulaşım Cırkewwa dan sağlanıyor. Cominoda ki Blue Lagoon a gidip yüzebilmek için küçük tekneleri kullanmanız gerekiyor. Gozo ya ise araç ta taşıyan büyük bir feribot her yarım saatte hareket ediyor. Gidiş dönüş bileti 4.65 euro.
Tallinja kartınız Gozoda da geçerli görmeniz gereken en önemli yer Azur Window. Tüm malta tanıtım broşürlerinde görülen bu doğal taş pencereyi yakından görmek çok etkileyici. Dalış tutkunları için de önemli bir adres. (maalesef biz döndükten bir kaç ay sonra yıkılmış)
Gozo da yüzmek istiyorsanız adanın kuzeyinde Ramla körfezi ideal. Kırmızı kumlu uzun kumsalı pırıl pırıl denizi ve harika manzarasıyla çok keyifli. Güneye inerseniz Xlendi güzel bir alternatif olabilir.
Adanın merkezi Victoria yada eski adıyla Rabat. Şehrin tepesindeki kale ve içindeki yapılar görülmeye değer. Tüm adada göze çarpan arap tarzı mimari, cumbalı evler, dar sokaklar ve tüm yapılarda kullanılan Limestone un (malta taşı) şehirlere verdiği renk özellikle gün batımında çok göz alıcı.
Ana ada Maltanın doğusunda ki balıkçı köyü Marsaxlokk a mutlaka gidin. Küçük körfezde Maltaya özgü kayıklar ve köyün siluetiyle güzel fotoğraflar çekebilirsiniz. Pazar günleri yerel pazarı var. Vaktiniz kalırsa Marsaskala ya geçin gün batımında kordonda güzel bir yürüyüş yapabilirsiniz.
Köydeki kayıkların burunlarındaki göz ise eski mısır mitlerinden geliyor. Hikayede oğlu Horusun gözünü yutan Osiris daha güçlü ve kuvvetli oluyor. Kayığa çizilen göz ise denizin tehlikelerine karşı daha güçlü olması umuduyla yapılmış.
Valetta da bir gününüzü geçirin üst barakka bahçeleri ve katedral görülmeli. Ama en güzel Valetta fotoğrafı Sliema da ki Xerri durağından çekiliyor unutmayın. Zaman bulursanız Valetta ana terminalden 1 numaralı otobüse binip son durak isla da inin. Yarım adanın burnuna yürüyün buradan Grand Harbour ve Sant Anglu kalesi manzarasını fotoğraflayın.
Malta tarihinde St. John şövalyelerinin önemli bir yeri var.1522 de Kanuni tarafından Rodosun alınmasıyla yerlerinden olan şövalyeler 1530 da Malta ya yerleştirilmiş. Gelir gelmez başlattıkları kalkınma hamlesiyle adada bir çok yapı inşa eden şövalyeler sosyal ve ticari hayatı da geliştirmeye başlarlar. Ancak Akdenizin ticaret yollarına hakim olan adayı ele geçirmek isteyen Kanuni Sultan Süleyman 1565 de güçlü bir donanmayla adayı kuşatır. 4 ay süren kuşatma sonunda Sicilyadan aldıkları yardımla şövalyeler galip gelir. Tarihe geçen Malta savunması sonucu Hristiyan aleminin güvenini kazanan şövalyeler ülkeyi daha da geliştirmişler. Adalar bu dönemde kültür sanat ve mimari acıdan altın dönemini yaşamış. Valletta şehri de ismini şövalyelerin büyük ustası Jean Parisot De La Valletta dan almış. Daha sonra sırasıyla Fransız ve İngiliz hakimiyetine geçen ada 1964 te bağımsızlığını kazanmış.
Maltalılar koyu Katolik oldukları için her köşeye kilise yapmışlar. Hem de öyle böyle değil devasa kiliseler bir çoğu. Bunun sebebi de kiminki daha büyük daha gösterişli olacak çekişmesi olsa gerek, bilmiyorum tanıdık geldi mi! Yaklaşık 530 küsur kilise olan adada nüfusa vurduğunuzda 800 kişiye bir kilise düşüyor.
Maltada görmeden dönmemeniz gereken yerlerden biri de Mdina. Tarihi milattan önce 8. yüzyıla kadar dayanan bu Orta Çağ şehri sessiz şehir diye de anılıyor. Surlarla çevrili kentin içinde hali hazırda yaşam devam etmekte. Sadece oturanların araçla girebildiği dar sokakları, sarayları, kiliseleri, kale duvarlarından malta manzarası ve sokaklarında dolaşan faytonlarıyla Unesco nun dünya mirasları listesindeki şehri yaşamak için yarım gün yeterli.
Malta mutlaka görülmesi gereken ilginç ve keyifli bir ülke. Klasik ada psikolojisinin rahatlığı, lezzetli yemekleri, sıcak insanları, deniz, kum, güneş ve tarih için gidilir. 5 ila 7 gün ayırmak yeterli olacaktır.