Maya’nın Günlüğü

Maya’nın Günlüğü İsabel Allende’nin son romanı. Allende’nin anlattığı büyülü, gizemli öyküler anayurdu Şili’nin özlemiyle doludur. Bu romanında da mekan Şili takımadalarından kazıklar üstündeki rengarenk ahşap evleriyle, mitolojik öyküleriyle Chiloe adasıdır. İsveçli annesinin bebekken terkettiği 19 yaşındaki Maya’yı, Şili’den darbe sonrası ayrılmış ve Amerikalı bir zenciyle evlenmiş ninesi büyütür. Çok sevdiği dedesinin ölümüyle Maya’nın hayatı altüst olur, okulu bırakır ve evden kaçarak Las Vegas’a gelir. Derin Amerikanın kriminal yüzüyle tanışır, uyuşturucu bağımlısı olur, kuryelik, fahişelik yapar.

Las Vegas’ta bulaştığı uyuşturucu çetelerinin elinden Şili asıllı ninesi tarafından kaçırılarak dünyanın bu uzak köşesine Chiloe adasına saklanmak üzere gönderilir. Ninesinin eski bir arkadaşının evinde kendini toparlamaya çalışırken Şili’yi , acılı geçmişini, ninesinin sırlarını , cuntanın işkencelerinden kurtulabilmiş ev arkadaşının geçmişini öğrenecek, ergenliğin sancılarını atlatarak büyüyecektir.

Bu ilginç öykü, büyüleyici Chiloe adasıyla Kaliforniya, geçmişle günümüz arasında salınır. Sürgün lük romanın ana temasıdır. Maya’nın, ninesinin ve Chiloe’de evinde kaldığı Manuel’in birbirinden farklı sürgün yaşamları anlatılır. Chiloe adası Maya ve Manuel için aynı zamanda acıları dindirip iyileştiren bir sığınaktır.
Darbe sırasında öldürülen başkan Allende’nin yeğeni olan İsabel Allende’nin kendisi de 1975 yılında Şiliyi terketmek zorunda kalmış; Venezüella ve Kaliforniyada sürgün yaşamış ama Şili hep romanlarının kahramanı olmuştur. Allende’nin lirik, hüzünlü sesini Maya aracılığıyla duyarız: ”Ninem aşık bir kadının sesiyle Şili’yi anlatırdı ama halkı ve tarihi hakkında tek söz bile etmezdi. Sanki bakir, ıssız, zaman içinde donup kalmış bir ülkeydi.”
Allende’nin çoğu romanında olduğu gibi Maya’nın Günlüğü’nde de Pinochet diktatörlüğünün ülkedeki etkileri odak noktasıdır. Maya Şilililerin düşüncelerini açıklıkla ifadeden çekinen ihtiyatlı dilini çözmeyi öğrenir. Herkesin geçmişinde şimdi dışarı vurmak istemediği bir kırgınlık, pişmanlık ya da bir trauma öyküsü vardır.

Maya, Chiloe adasında saflığı, sıradan yaşamı, doğayı ve hepsinden önemlisi ninesinin anayurdunun geçmişini keşfeder. Diktatörlüğün ilk günlerinde Şiliden kaçan ninesinden başlayarak Berkeley’deki çocukluğuna, kayıp ergenliğine, Vegas’taki düşkün yaşamına uzanan öyküsünü yazmaya başlar: ”Benim adım Maya Vidal, ondokuz yaşındayım, cinsiyetim kız, bekarım, sevgilim yok, ama fırsat çıkmadığından, yoksa kılı kırk yardığımdan değil, Kaliforniya Berkeley’de doğdum, Amerikan pasaportum var, şu anda geçici olarak dünyanın güneyindeki bir adada sığınmacıyım. Bana Maya adını koymuşlar çünkü Hindistan, neneme pek çekici gelir, annemle babamın da önlerinde düşünecek dokuz ayları olmasına karşın akıllarına başka bir isim gelmemiş. Hindu dilinde maya büyü, hayal, düş anlamlarına geliyormuş. Benim kişiliğimle hiç ilgisi olmayan şeyler. Atilla olsaydı daha uygun olurdu, çünkü ayağımı bastığım yerde ot bitmez.”
Latin Amerikan yazınının büyülü gerçekçiliği Ruhların Evi’nden başlayarak İsabel Allende’nin tüm romanlarının biçemini belirler. Maya’nın Günlüğü de farklı değildir. Özellikle söylenceleri, düşsel yaratıkları ve hayaletleriyle Chiloe adası bu biçeme çok uygun düşmüştür. Allende’nin mizahıyla harmanlanmış bu anlatım diğerleri gibi Maya’nın Günlüğü’nü de özel bir kitap yapıyor.

Dr. Engin Demiriz

 

Yazarın Diğer Yazıları
deneme bonusu veren siteler yeniokul.net casino deneme bonusu veren siteler