Mutlu İnsanların Ülkesi: “Küba”
Tropik iklim ve ada psikolojisinin verdiği rehavetin Salsa müziğinin baştan çıkarıcı ritmleri ve Mojitonun etkisiyle nasıl bertaraf edildiğini görmek, sabunun bile lüks olabildiği bir ülkede insanların nasıl olup da ter kokmadığını, boş market rafları, dünyanın en yüksek boşanma oranı ve en yavaş internetine sahip olup düşük maaşlara rağmen insanların nasıl mutlu olabileceğine şahit olmak için mutlaka Kübaya gitmeli. Hatta onların evlerinde kalmalı, bir süre de olsa beraber yaşamalısınız.
11 milyon nüfuslu Karayiplerin en büyük ada ülkesinin halkı eski İspanyol sömürgecilerin torunları ve onların Afrikadan getirdiği kölelerin soyundan oluşuyor. Elbette zaman içinde melez bir nesilde oluşmuş, bunlara Mulata deniyor. Küba’nın keşfi sonrası adanın gerçek yerlileri ise beyaz insanın getirdiği hastalıklara direnç gösteremediği için maalesef yok olmuş.
Yumuşak iklim ve bol yağmur sayesinde ada yemyeşil. Buna Karayip denizine açılan uzun kumsallar da eklenince çok cazip bir tatil cenneti haline geliyor. Doğal güzellikler yanında yıpranmış ama henüz orjinalliği bozulmamış Trinidad gibi dünya mirası listesindeki kasabaları, Koloni döneminden kalma şeker kamışı, tütün ve kahve plantasyonlarıyla da dikkat çekiyor.
Ancak en dikkat çekici belki de adada yaşayan halk. Kübalılar sahip oldukları sistemi zorluklarına ve dünyadaki yalnızlaştırılmalarına rağmen sonuna kadar savunuyorlar. Sakın ola ki rejimin baskısı vardır, aleyhte konuşanı derdest ederler diye düşünmeyin. Yönetim sistemlerini özeleştiriyi yadsımayarak geliştirmişler. Örneğin; günümüz Küba sineması belki de sisteme en çok eleştiriyi getirmesine rağmen tüm sanatsal faliyetler gibi devlet tarafından ciddi şekilde destekleniyor. Pornografi dışında her hangi bir sansür uygulaması da yok. Ayrıca Küba yönetimi adadaki tüm etnik grupların geleneklerini ve kültürlerini devam ettirebilmeleri için sonsuz destek sağlamış durumda.
Havana’ daki Atatürk büstünü çoğumuz biliriz ve her giden de mutlaka ziyaret eder. şaşıracaksınız belki ama ezeli düşmanları ABD’ de köleliği kaldıran Lincoln’ un da büstü var. Küba yönetimi insanlığa katkı sağlamış bir çok yabancı devlet ve bilim adamlarının büstlerini Havana’ daki tüm parklara yerleştirmişler ki, Kübalı gençler bunları görüp örnek alsın.
Sokakta sizden 1 CUC dilenen kimse yok mu? Tabi ki var, ama emin olun bizdekinin 100 de biri değil. Çünkü eğitim ve sağlık tamamen ücretsiz. Ayrıca her Kübalı karnesi ile her ay belli oranda gıda desteği de alabiliyor.
Tropik mevsimin hüküm sürdüğü adaya seyahat için Aralık, Ocak ve Şubat en uygun aylar. Sıcaklık ortalama 20-25 derece, zaman zaman yağmur yağsa da en kurak mevsim. Diğer aylarda aşırı nem ve yüksek sıcaklık rahatsız edici, ayrıca tropik yağmur ve fırtınalar da cabası. THY ile İstanbul’ dan Havana’ ya direk uçabilirsiniz, ancak Küba vizesi almanız şart.
Yemek konusu eğer et sevmiyorsanız biraz sıkıntılı, ancak deniz ürünü oldukça bol ve ucuz (ıstakoz yemekten gına gelebilir). Pek sebze yetişmediğinden, önünüze kağıt inceliğinde kesilmiş domates ve salatalık gelirse sakın şaşırmayın. Patatese benzer “Yuka” denen yerel bir bitkinin kökünü epey tüketiyorlar, son zamanlarda tarımına başlanan pirincin sunumu ise lapa şeklinde.
Ülkede süt üretiminin kısıtlı olması, elde edilen sütün büyük miktarının da çocuk ve yaşlılara dağıtılması zorunlu olduğundan peynir üretimi oldukça az. Olanlarsa genellikle süt tozundan imal edildiği için, pek peynire benzemiyor. Ama meyve bol; hindistan cevizi, muz, ananas, papaya, guava ve diğer tropik meyveler, az da olsa kavun, karpuz, elma ve portakalda var.
Bizim çok sevdiğimiz ekmek ise Kübalılarca hemen hemen hiç tüketilmiyor. Son yıllarda yetiştirilmeye başlayan pirinç dışında tahıl üretiminin çok kısıtlı olması ekmeğin pahalı ve lüks bir gıda ürünü olmasına yol açıyor. Belki de bu yüzden sokaklarda çok az şişman Kübalı görüyorsunuz.
Alkol tüketimi aşırı olmasa da epeyce yaygın. Şeker kamışı küspesinden üretilen milli içkileri Rom’un temelinde yapılan; Mojito, Pinacolada, Daikiri, Cuba Libre gibi çeşitli kokteylerini sokak köşelerindeki portatif barlarda bile bulmak mümkün. Müzik ve Romun mevcut olduğu her zaman Kübalıların sokaklarda parti yapmaları ise adeta geleneksel.
Son 20 yılda turizmin gelişmesi ve ihtiyaç olan dış kaynağın bu sektörden daha kolay elde edilebilmesiyle Havana’ da bazı meydanlar ve çevresi restore edilmiş. Ancak şehre yüksek bir binadan bakarsanız bunun henüz yetersiz olduğunu görebiliyorsunuz. Yabancı yatırımcılara bizdeki yap işlet devret sistemiyle verilen eski binalar restore edilip otellere dönüştürülüyor.
ABD ile başlayan yumuşamaya hemen hemen tüm Kübalılar endişe ile yaklaşıyor. Çünkü bu durumun sadece rakibin bir çeşit taktik değişikliği olduğunu düşünüyorlar. Düşmanın hamlelerini takip ederek ona karşı önlem almak için de hazırlar. ABD başkan yardımcısının açıkladığı gibi Küba’ya karşı uyguladığımız Ablukada başarısız olduk söyleminin altından başka bir çapanoğlu çıkacağını biliyorlar.
Yıllar süren ABD ablukası, 90’ larda Sovyetlerin çöküşü sonrası dış pazarının %80’ inin kaybedilmesi ve adadaki tarımsal üretimin yetersizliği nedeniyle o dönemde her Kübalı ortalama 10-15 kilo kadar kaybetmiş, açlık o kadar derinmiş ki sokaklarda kedi, köpek dahi kalmamış.
Kübada, Fidel ve Raul Castro’nun adına ne cadde, park, bina ne herhangi bir devlet dairesinde poster, resim ne de isimleriyle anılan her hangi bir şey yok. Devrim meydanında bile sadece CHE ve CAMILO’ nun resimleri var. Halk bazı yerlere Fidel’in ismini vermek istemiş, ama kendisi buna şiddetle karşı çıkmış. Ölümünden sonra ne olur bilinmez.
1
Küba’da doğmamış ve Küba kanı taşımamasına rağmen Küba vatandaşlığına kabul edilmiş 2 kişiden biri olan,cErnesto Rafael Guevara Lynch de la Serna kısaca bilinen adıyla CHE (yoldaş, adam) ülkenin en önemli halk kahramanı olarak her yerde onurlandırılmış. O meşhur fotoğrafı ve şapkasıyla sosyalist devrimci hareketin sembol ismi olan Che Guevera bu gün yaşayıp her tür turistik malzemeye konu yapıldığını görse acaba ne düşünürdü?
Küba devrim sonrası abluka nedeniyle bir çok durumda kendi çözümlerini üretmek zorunda kalmış, özellikle de ulaşım alanında. Kamyondan bozma Camel dedikleri toplu ulaşım araçları bu gün bile kullanılıyor. Eski otobüsten bozma banliyö trenleri, bisiklet ve motosiklet taksiler, elbette eski Amerikan arabaları ve bunların parçalarının birleşimlerinden adeta yeniden yaratılmış ”monster” araçlar oldukça ilgi çekici.
Ablukanın başka bir faydası da tıp eğitimi ve özellikle aşı üretiminde olmuş. Günümüzde yaklaşık 70 bin Kübalı doktor Latin Amerika ve bazı Afrika ülkelerinde çalışmakta. Bunların Küba’ya yaptığı yıllık katkı ise 8 milyar dolar civarında. Küba Tıp Fakülteleri halen Birleşik Devletler dahil dünyanın her ülkesinden maddi olanakları kısıtlı öğrencileri kabul edip ücretsiz olarak eğitim almalarına imkan veriyor.
Tüm imkansızlıklara rağmen Kübalılar üstlerinde solmuş t-shirt, ağızlarında puro ve ellerinde romlarıyla çok mutlular. Ama belki de en büyük tehlike bel bağladıkları turizm yüzünden gelecek. Değişen gelir dağılımı, (ülkenin en çok kazananları taksi şöförleri ve turizm sektörü çalışanları olmuş) bazı zengin Amerikalı ve Avrupalı turistlerin basit zevkleri uğruna turizm sektörünü yozlaştırmaları ileride ciddi sorunlara yol açacak gibi görünüyor.
Görünen o ki global sistem Küba’yı da eline geçirmek için ellerini ovuşturmaya başlamış. Fırsat bulursanız henüz geç olmadan gidip görmekte fayda var.1