Page 80 - Hekimce Bakış Dergisi 103. Sayı
P. 80

Güneş, karşı tepenin sırtlarında   asker uğurlamasını yapmışlardı   Saydı, fazladan iki kap daha
                                                                                                                                         görünür olmaya başlar başlamaz,   bu avluda, kısmet olsaydı     gerekti bu sefer. Boş yağ
                                                                                            ÖYKÜ                                         Döne de evin önündeki taş avluda   düğününü de yapacaklardı ya.   tenekelerini aramaya koyuldu, bir
                                                                                                                                                                         Cevriye’nin ortanca kızı için haber
                                                                                                                                         belirirdi sabahları, öncesinde
                                                                                                                                                                                                         yandan da kendi kendine söylenip
                                                                   YARIŞMASI 2.si                                                        sözleşmiş iki aşık gibi buluşurdular   salmış, iş hele bir askerliğini   durdu. Mutfaktaki ilistiri al koy
                                                                                                                                                                         yapsın dönsün nasipse olura
                                                                                                                                         bu avluda. Koca dünyayı bir
                                                                                                                                                                                                         çatı yerine, yeminle bundan daha
               Dr. Onur AKBABA                                                                                                           avluya sığdıralı, elli iki seneden   kadar gelmişti. Konu bir daha hiç   fazla tutar yağmuru. Bu bahar da
                                                                                                                                         fazla. Avludan yarım basamakla   açılmamak üzere kendiliğinden   elden geçmezse durulacak tarafı
                                                                                                                                         ayrılan eşikten içeri günde elli   kapanıp gitti sonrasında.    kalmamış. Damlayan yerlerin
               TAŞ AVLU                                                                                                                  bilemedin yüz sefer girip çıkmış,   Kendiliğinden olana elden ne   sayısı günden güne arttıkça, şu

                                                                                                                                         girip çıkmış da yine de varamamış   gelir, çaresiz boyun eğdi. Hem,   günahsızı da demin durduğu
                                                                                                                                         hiçbir yere. Daha en başından   eğmeyecekti de ne yapacaktı.    yerden alıp başka başka yerlere
                                                                                                                                         içlerine doğmuş gibi Döne       Gökyüzünde arka arkaya oluşan   taşımak zorunda kalıyorum. Toz
                                                                                                                                         koymuşlar ya adını. Döne aşağı,   birkaç çizikten sonra, camları   almak için yerinden oynattığım
                                                                                                                                         Döne yukarı. Evlenince bir de   titreten bir gürültü duyuldu. Çok   eşyalardan hiçbir farkı kalmadı
                                                                                                                                         Durdu eklenmiş sonuna. Olmuş    geçmeden şiddetli bir yağmur    garibimin. Bir  aksak çatı, bir
                                                                                                                                         mu sana Döne Durdu. Sanırsın bu   başladı. Duyardım dedi Döne,   eski döşeme, bir eksik evlat evin
                                                                                                                                         dünya üzerinde dönüp duracağı   bu yağmur böyle yağmasaydı..    odaları arasında köşe kapmaca
                                                                                                                                         daha en başından belliymiş      Devamını getiremeden sustu,     oynayıp duruyoruz nicedir.
                                                                                                                                         de, akıllardan hiç çıkmasın     otlaktaki kocasına gitti aklı.   Bir umut, ıslak çobanın otlaktan
                                                                                                                                         diye fazladan bir de kimliğine   Elindeki asayla sağlı sollu    eve dönüşünü bekledi. Nicedir
                                                                                                                                         yazdıralım demişler.
                                                                                                                                                                         daireler çizip, koyunlarını iki   ağzının içinde ıslattığı sözcükleri
                                                                                                                                         Bu sabah, karşı tepelerin       azman köpeğiyle birlikte Kartal   bir bir dökecek ortaya, kararlı bu
                                                                                                                                         sırtlarından görünmesini umut   Kayası’nın oyuğuna sürmüştür    sefer, dayanılır tarafı kalmamış.
                                                                                                                                         ettiği güneşin yerini kara bulutlar   çoktan. Böyle havalarda ağaç   Ateşin közünü harladıkça, oda
                                                                                                                                         alınca, anladı Döne havanın     altlarında durulmayacağını      iyiden iyiye ısınmaya başladı.
                                                                                                                                         patlayacağını. Her ne gelecekse   bilir. Karşı duvarda dans eden   Dışarının soğuğuyla içerinin sıcağı
                                                                                                                                         önce Allahtan sonra da göğün    bir ateşin önünde ellerini ovup   kısa süre sonra yer değiştirdi.
                                                                                                                                         bu tarafındandı. Eşikte bir süre   ayaklarını ısıtıyordur şimdi.   Sobanın karşısında dalıp giden
                                                                                                                                         dikilip, boş yağ tenekelerini   Sırtının açıkta oluşunu evvelden   oğulcuğunu seyretti bir süre. Şu
                                                                                                                                         nereye kaldırdığını hatırlamaya   güttüğü koyunlardan birinin   eşikten dışarı adımını atmayalı
                                                                                                                                         çalıştı. Vakti zamanında ne     postuna, gecenin tekinsiz oluşunu   aylar var. Günlerdir pencerenin
                                                                                                                                         heveslerle yaptırdığı taş avluya   da girişteki çoban köpeklerinin   önünde, durdukça uzayıp incelen
               Yağmur şiddetini arttırdıkça diğer   etrafında birileri dolaştı durdu da,   bekle dur ki sabah olsun. Gözünü              bakıp iç geçirdi. Taa uzaklardan,   huzursuzluğuna emanet etmiştir.   bir boşluğa bakıyor. Yönünün
               bütün sesler yerle gök arasında   her kimse içeri girme cesaretini   tavandan ayırmadan, yattığı                          Kartal Kayası’nın eteklerinden   Bir kusuru yoksulluğudur ya, ona   dönük olduğuna gözünün de
               sıkışıp küçüldü sanki. Evin alt   bulamadı bir türlü.           yerde bir süre derenin çoğalan                            kestirmişti taşlarını, Yeşilköy’ün   da elden bir şey gelmez bakma.  mecbur kalışı bu bir yerde, anlıyor
               tarafındaki dere günler sonra   O tıpırtılardan bilmem kaçıncısına   sesini dinledi. Duyardım dedi                        sayılı ustalarından Hapik Ahmet’e   Durduğu yerde ıslandığını fark   Döne. Geçip de karşısına iki çift
               sularını taşlarda döven coşkusunu   uyandı Döne. Uyku dediğin   kendi kendine, yağmur bu kadar                            döşetmişti. İstemişti ki evin önünü   edince, çobanın sığındığı oyuktan   laf edecek olsa, karşı dağlara sor
               tekrar duyurdu. Saçaklardan     nedir ki zaten, geceleri ağaç   kuvvetli yağmasaydı, bu dere                              köyün çamurundan ayrı tutabilsin.   hızla kendini çekip, yarım eşikle   ona sorma. En azından dağlar
               dökülen yağmur damlaları taş    dallarına konan kuşlara benzer.   böyle çağlamasaydı, o postalların                       Zamanla adı gibi varlığının da   ayrılan basamaktan içeri girdi   sana kulak verir de senin sesini
               avluya vurdukça ayak seslerine   Bir bakmışsın ufacık bir çıtırtıyı   sesini mutlaka duyardım. O                          içinde taşlaşıp katılaşacağını   Döne. Sırtını kapının pervazına   alır tekrar geri sana getirir.
               benzer sesler çıkardı. Tıp, tıp, tıp,   bahane etmiş kendine, pıırrr   zaman da duyardım şimdi olsa                       nerden bilebilirdi. Daha dün gibi   dayayıp bir süre, akıtan damın   Azıcık üzerine gidecek olsa, daha
               tıp.. Sanırsın, bütün gece evin                                 şimdi de duyarım.                                         hatırında, oğlunun davullu zurnalı                              oracıkta dönüp sırtını uzaklaşıyor.
                                               diye uçup gidivermiş. Ardından                                                                                            evin içinde gezinişini seyretti.






                80  hekimcebakis.org                                                                                                                                                                                                 81
   75   76   77   78   79   80   81   82   83   84   85