Page 83 - Hekimce Bakış Dergisi 103. Sayı
P. 83

Uzaklaşıyor dediyse, öyle ağır   Yıl on iki ay sırtından indirmediği   eti yemenin hayalini kuran   çok güvendiği kanatlarının her   yanlışı yoktu bu bir nal sesiydi   adımını attığını gördü oğlunun,
 ağır çeviriyor sandalyesinin   postuyla, akşama doğru karşı   sesi yıkıntıdan beter çıkınca   seferinde nasıl da boşa çıktığını   tastamam. Önce yattığı odanın,   babasına hevesle bir şeyler
 tekerleklerini. Ayaklarına değil   tepenin sırtlarında görünür oldu   adamcağızın, döşemeden   seyretti dalgın dalgın. O da   ardından da holün ışığını yakıp,   anlatıp duruyordu üstelik. Adı
 de kollarının gücüne yaslıyor   çoban. Sabahları nasıl ki güneş   çatıdan bahsedip de hepten   eninde sonunda anlayacak   dış kapının kilidine uzandı. Uykulu   Bulut olsun dediğini duydu
 bedeninin ağırlığını. Gıcırdayan   uzatır kafasını bu tepeden varır   canını sıkmaya gönlü el vermedi   çırpınmanın faydasız olduğunu,   hali, dokunduğu her şeye bir   Döne. Ona kalsa Duman koyardı
 döşemelerin sesi, her ikisi için   gelir bu avluya, akşamları da   Döne’nin. O da bir garip çoban   her neyin içine düşmüşse   acemilik kattı, diğerlerini de   ya. Duman, ateşin söneceğine
 de sesten daha fazlası oluyor   otuz koyunuyla birlikte çobanıdır   nihayetinde, elinden daha   kabullenecek yazgısını. Asıl   kaldırdı uykularından. Hemen   işaretti. Konuşmalarına kulak
 böyle zamanlarda. Kaç kez   beklediği. Önce ufuk çizgisi gibi   fazlası gelmez dedi de, vazgeçti   mesele yakalanmamakta,   sonra bütün aile, avludan   vermeye devam etti, oğlunun
 söyledi çobana, değiştirelim şu   belirsizdir varlığı, yaklaştıkça   söyleyeceklerinden. Yoksulluk,   yakalandıktan sonra kanat   yarım basamakla ayrılan eşiğin   Bulut’a binmek istediğini
 döşemeleri, böyle kuyruğuna   ete kemiğe bürünür. O gün onu   insana atalarından kalan tek   çırpsan ne dönüp dursan ne.  üzerinde, uykudan şişmiş   duyduğu an, koşup itiraz edecek
 teneke bağlanmış kediler gibi evin   öyle, başı önüne düşmüş görünce   gerçek miras, bilmez mi Döne,   Köy yerinde akşamlar, gündüzle   gözler ve esnemekten yorulmuş   oldu. Vazgeçti sonra. Bunca
 içinde oradan oraya gezinmesin   anladı bir aksilik olduğunu Döne.   istesen de reddedemezsin.   geceyi birbirine bağlayan birer   ağızlarla, taş avluda toplandı.  zaman sonra bir şeye olsun
 yavrum diye. Belki de sırf bu   Koca adam sırtındaki postun   Döşemenin gıcırtısını, damın   ilmek gibidir. Sen çözmeye   Karşılarında bulut rengi bir yılkı   heveslendiğini görmüştü ya
 yüzden, durduğu yeri böyle   içinde büzüldükçe büzülmüş,   şıpırtısını bir kenara bırakıp,   çalıştıkça o daha da sıkılaşır.   atı buldular. Ay ışığının, yanı   oğlunun, aylar sonra ilk kez şu
 sahiplenişi.    sanırsın sürüsünün içindeki   akşam yemeğini hazırlamaya   Düğüm olur el değdikçe, eninde   başına düşürdüğü gölgesi onu   kurbağalı dereyi bile bastırmıştı
 maraz koyunlardan biri olmuş.                                                 ya sesi.
 Çok değil iki yıl önce, davul   koyuldu Döne. Hep birlikte   sonunda kaldırıp koyarsın bir   olduğundan daha koyu, rüzgârla
 zurna eşliğinde bu avludan   Kendi diyeceklerini unutup   toplandılar bir masanın   köşeye, daha fazla uğraşmazsın   birlikte hafif hafif kımıldayan   Zaman eskisi bir eyer bulup
 oynayarak uğurlamıştı askere   çare yok bir kez daha onun   etrafında. Şehirliler gibi   çözülsün diye. Köpek   beyaz tüyleriyse daha açık   attılar hayvanın sırtına,
 kınalı kuzusunu, sessiz sedasız   anlatacaklarına kulak verdi.   sandalyelere oturup, kendi   havlamaları, çakal ulumaları,   gösterdi. Durup durup göğe   çenesinden boynuna uzanan bir
 bir sandalyenin üzerinde   Koyunlardan biri, iki dirhem   önlerindeki tabaklara kaşık   baykuş uğultuları arasında   kaldırdığı başı, tam olarak bir   yular geçirdiler, toynaklarına
 döndüğünden beri yüzü yerden   çınar yaprağına tamah edip   salladılar. Konuşacak neleri   uykunun gelip seni almasını, alıp   itiraz mı yoksa kabul mü ayırt   gümüşi rengi bir nal çaktılar.
 kalkmadı yavrusunun. Onu o   de uçurumun kenarına kadar   kalmışsa bir sofranın başında,   da sabaha çıkarmasını beklersin.   edemediler. Sağ ön ayağıyla yeri   Babasının kendisine verdiği
 gün otobüse binerken havalara   gitmeseymiş eğer, tüm bunlar da   onu arayıp bulmaya çalıştılar.   İşte o akşam da öyle oldu. Bir   eşeledikçe, taş avluya çarpan   destekle yukarı doğru uzandı
 atanlar, geri döndüğünde   yaşanmazmış. Bu hayvanlarda   Bazen fazladan bir kelime   düğümü daha alıp, el birliğiyle   toynaklarından çıkan sesler göğü   Rüzgâr, yerleştirdi kendini
 el uzatıp da tutmadığından   akıl olsa koyun gibi güdülürler   Dumanlı Dağı’nın ardı kadar   kaldırıp koydular bir köşeye.   deldi sanki. En çok da hayvanın   Bulut’un sırtına. İki yana sarkıttığı
 beri böyle oğulcuğu. Doğup   miymiş hiç? Köpekler havlayıp da   uzak oldu. Yemek boyunca,   Yatıp uyudular.  yıkık bakışları ele verdi yılkılığını.   bacaklarıyla bir kuklayı andırdı
 büyüdüğü bu yerlerin, yedi kat   ortalığı ayağa kaldırmasaymış   kaşığın bakır çanağa sürtünen   Gecenin kör bir vakti,   Suratına büyük gelen gözleri,   varlığı. Yol boyunca, gövdesinden
 yabancısı şimdilerde. Şu dere   yine de haberi olmazmış ya.   sesinin tınısında, kendi iç   dışarılardan gelen bir ses,   gözlerinin içinde kaybolup giden   bihaber bacakları sallanıp durdu
 boyundaki ceviz ağacının kökleri   Akşam ağıla sokarken ancak fark   seslerini arayıp durdular. Çoban,   uykusundan kaldırdı Döne’yi.   bakışları vardı. Uzak bozkırların   hayvanın sağrısında. Rüzgâr’ın
 ne ki onun yanında, sessizliği   edebilirmiş yokluğunu. Koşup   uçurumdan aşağı yuvarlanan   Saçaklardan damlayan tıpırtılara   ayazı inmemişti daha sırtından.   sürdüğü yerlere gitti Bulut. Kâh
 ne ki. Ceviz ağacı bile küçücük   yetişebilseymiş bıçağı çalacakmış   koyunu can vermeden yetişip   kulak verecek oldu. Yok. Derenin   Tanrı misafiridir deyip, ardına   ovanın düzüne, kâh dağların
 bir esintiyi bahane eder de   boynuna ama nerdee. Kolay   çaldı bıçağı boğazına, bir çırpıda   çağlayan sesini dinleştirecek   kadar açtılar ağılın kapısını,   eteklerine. Arkalarında bir toz
 kendine, hışırdatır yapraklarını,   mıymış öyle dik kayalıklardan   ayırıverdi etini kemiğinden.   oldu. O da yok. Postal sesi mi   koyun kokusuna bir de at kokusu   bulutu bırakarak uzaklaştılar
 koca dünyaya duyurur sesini.   aşağı bir can çıkımı sürede   Oğlan, asker dönüşü kendi   diye geçirdi içinden. Değil. Öyle   eklendi o gece. Sabah ola hayır   köyden. Ardı sıra onları
 Ya onun Rüzgâr’ı. Yeşilköy’ün   inmesi. Koyunun uçurumdan   düğününde kollarını kartal gibi   olsa tanırdı, o gece de tanırdı   ola deyip, yarım bıraktıkları   seyretti Döne, ana yüreği bu,
 ustaları sanırsın Kartal Kayası’nın   yuvarlanması değilmiş asıl   iki yana açıp, ayaklarını davulun   şimdi olsa şimdi de tanır. Ya   uykularına geri döndüler.     her seferinde koşup yetişti
 taşlarını üst üste koymuşlar   canını sıkan, o Allah’tanmış hâşâ   ritmine vura vura oynadı taş   neydi onu uykusundan eden,    Döne her gün olduğu gibi,   peşlerinden. Kul sıkışmadan Hızır
 da oğul diye bırakmışlar ona.   karşı çıkacak hali yokmuş da,   avluda. Ya Döne, ya onun içinde   gecenin bir vakti ayağa diken bu   sabah güneşini taş avluda   yetişir mi deyip şükretti yaratana.
 Şu kurbağalı dere kadar bile   Azrail’den önce yetişebilseymiş   dura dura katran karasına   ses. Pencereden kafasını uzatıp,   karşılamaya hazırlanıyordu ki,   Ne damlayan çatıyı dert etti artık
 söyleyeceği olmaz mı insanın.   canını teslim ettiği yere, ahh   dönmüş o sessizlik ne söyledi.   uyku dolu karanlık gözlerinin,   ağıldan gelen seslerle irkildi.   eskisi kadar ne de gıcırdayan
 Yok. Allah’ın işine karışılmaz   öfkesi kendineymiş. Çare yok,   Sobanın üzerinde kaynayan süt   bir süre yarı aydınlık dünyaya   Baba oğul el ele vermiş, yılkı   döşemeyi, Rüzgâr’ı esiyordu ya
 ama esmeyecek rüzgârın bu   domuzlara kurtlara bırakıp   kazanına düşmüş karasineğe   alışmasını bekledi. Ne yağmur   atını tımar etmeye uğraşıyordu.   yine eskisi gibi, daha ne isterdi..
 topraklarda işi ne?  gelmiş hayvanın körpecik   takıldı gözü, çabaladıkça ne
 etini. Akşama lop lop koyun   ne de postal sesiydi duyduğu,   Aylar sonra ilk kez, eşiğin dışına







 82  hekimcebakis.org                                                                                     83
   78   79   80   81   82   83   84   85   86   87   88