Page 86 - Hekimce Bakış Dergisi 103. Sayı
P. 86

ipini kesti. Özenle işlenmiş ve rulo   Yalaktan su gibi içer gibi çay   doğru baktım ki Naneci Dayı                       zaman alırım şekerlerinden. Jilet   onlar Dayının dıngılında olmaz. Bu   Fikri Ustaya takdim etti. Fikri
               olmuş deriler açıldı. Deriye özel o   içenlerden hoşlanmazdı. Her işin   göründü. O, hep Cuma günleri bu                  gibi ütülü pantolon, kolalı yakalı   laf da Fikri Ustaya aittir.  “Buyur,   Usta, “Böbreklerime iyi geliyor”
               güzel koku serbest kaldı. Harika   bir yapılma hızı olmalıydı. Dayı   saatlerde gelir. Adını bilmiyorum.                  beyaz gömlek ve boyalı kundura   gel” dedi. Misafir oturana kadar   dedi. Külahının içinden bir tane
               bir görünümleri vardı. Sadık,   böyle derdi. Ekmeği bölmenin,   Bilen de yoktur bence. Adı, Naneci                        ile esnaflık yapan bir adamdır   ayakta bekledi. Misafirden sonra   alıp çayını istedi. Fikri Ustanın
               çarpılmış parmaklı elini, en üstteki   yağı sürmenin, fötürü kafaya   Dayıdır. Aslında Nane şekercidir.                   kendisi.                        o da oturdu. Naneci Dayı, tek   böbreklerindeki bitmek bilmeyen
               derinin üzerinde mesleğine âşık   yerleştirmenin kendi özel hızları ya   Bunları kendi imal eder ve satar.                Geldiğinde bizim masaya oturur.   servetini, iki camlı bölmesi olan ve   ve onu sıkça iki büklüm eden
               bir adam gibi gezdirdi. Bir kız   da yavaşlığı olmalıydı. Bardağı, en   Bu işten ekmek parası kazanan                     Bir çay söyler. Benim Dayının   parıldayan sandığını, bir çocuğu   kumlarla şekerlerin bir bağlantısı
               çocuğunun saçlarını okşar gibi…   üstten, baş ve işaret parmağıyla   biri vardır deseler inanmazdım.                      gözünde “itibarlı adam” nişanı   oturtur gibi dizlerinin üzerine   yoktu aslında. Dayı, yani benim
               Hayatın güzel, insanın azametli   yakaladı. Belli belirsiz tutulacak   Haftanın diğer günleri nerelerde                   ile taltif edilmiştir. Naneci Dayı,   oturttu. Asla yere koymaz. Ekmek   Dayı, Fikri Ustanın bu inceliğini
               ve değerli ve de zamanın insaflı   bardak. Tırpan sapı kavrar gibi   gezer bilen yoktur. Ama Cuma                         yaşının belirlediği yavaşlıkla geldi,   teknesi kutsallığından haberdar   seviyordu. “İnsan evladı” rütbesini
               olduğu anlardan biriydi. Deri   değil. Bardağın tutulduğu yer,   günleri işlerin yavaşladığı öğleden                      etrafa bir göz gezdirip bir “Hayırlı   olan nesilden ne de olsa. Yaşlı   vermesinin nedeni buydu. Ben
               kesenlere özel tuhaf falçatasını   sıcaklığının tayini için en uygun   sonra iki üç arasında gelir. Eskiden               işler” indirdi. Ses, oturaklı ve ama   ellerini bu sandığın üzerine koydu.  öylece onlara bakarken Fikri,
               biledi. Masadan bir gazete alıp   yerdir. Ayrıca, ocakçı olan kişi   uzun boyluymuş belli. Yaşını                                                         Bizim Dayı, bana döndü.         “Çayımı ver, hoca, sen benim iki
               keskinliğini denedi. Mukavva    -yani o çay için ben- bardağa   da askerlik yaptığı yıla göre en                                                          Gözleriyle, Naneci Dayının      gözümsün” dedi. Ona da aynı
               kalıp parçalarını, deriyi en verimli   çayı doldurmadan önce    az seksen beş olarak bulduk.                                                              oturduğu sandalyeyi işaret      şekilde bir çay götürdüm. “Sağol
               kullanabileceği biçimde yerleştirdi.   yedekteki kaynar suyla şöyle bir   Atatürk’ü görmüş olmakla hatta                                                  etti. Dayı, gözleriyle, o, soğuk   benim gözüm” dedi. Canının
               Sabun benzeri bir malzeme ile   haşlamadıysa, ağız kısmı buhar   sesini duymuş olmakla övünür.                                                            bakan mavi gözleriyle karmaşık   fırlamalık yapmak istediği çok
               etraflarını çizdi. Falçatanın ağzına   yapar.  Dayı, keyif çayını içmeden   “Bana baktı Paşa, gözleri bir mavi                                            eylemler içeren emirleri verebilme   açıktı ama bizim Dayıdan it gibi
               başparmağı ile dokundu yine     önce bu ayrıntıya da bakar.     yangın. Adamı olduğu yere çakar.                                                          yeteneğine sahiptir. Hemen      çekindiğinden, efendi modunda
               de. Yeterince keskin olduğuna   Bardak yakalandıktan sonra göz   Anadın mı?” Böyle konuşur.                                                               ocağa yöneldim. Bir bardak,     kaldı.
               ikna oldu. Ocağa baktı. Birkaç   hizasına kaldırılır, demin rengi,                                                                                        Sadık Ustanın deyişiyle “kız    Esnaf kısmının oynadığı bu
               gün sonra evlenecek tıfıl bir   çayın tazeliği tayin edilir. Bu   İzmir’in gerçek yerlisi. Asansör                                                        gibi” bir bardak çay doldurdum.   oyunlar beni çok mutlu ediyor,
               delikanlının bakışı vardı yüzünde.   sınavdan da geçen çay, yavaşça   taraflarında oturuyormuş.(bu                                                        Masaya bıraktım ve az önceki    diye düşündüm. Herkes de ayak
               Sesi genç, parlak ve akışkan.   Dayının uzun burnuna yaklaştırılır.   adla bir semt var İzmir’de) O                                                       konumuma geçtim. İki yaşlı      uyduruyor. Kimse bozmuyor akışı.
                                               Çayın, herkesin bilmediği anlam   yaşında birkaç tane dışında dişleri
               -Hoca, bir çay kapsana. Ama                                     tamamdır. Her gün tıraş olan                                                              adam bakıştılar. Dayı, gülümsedi.   Üçünün de yüzlerine bakıyordum.
               Dayı’nın çayından olsun.        dolu ve yorgunluk atan bir kokusu                                                                                         Naneci Dayı, şekersiz içer çayı.
                                               vardır. Bu kokuyu da aldı. Fazla   nesilden. Bizim Dayı gibi. Bu nesli                                                                                    Naneci Dayının yüzü bir nedenle
               -Hemen ustam, dedim. Çay        sesli değil hafif höpürdetti. Bu,   kirli sakalla görene Sadık Usta                       artık yaşlıdır. Yine de “Tertip   Fikri Usta, yuvalandığı ve sıkıldığı   başkaydı. Başkalığını büyük
               ayarlandı. Onunkini de metal    oranlı höpürdetme de çay içmekte   deri ayakkabı yapacağını söyler.                       düzen alın” havası yayar ortaya.   dükkânından çıktı. Gelen bir   romancılar, eğer onu görselerdi
               tabağa koydum.                  yalnızca mahir olanların bildiği   Kolunda nane şekerlerini koyduğu                       Esnaf milleti, en fırlamasından   başkası olsaydı makara yapacak   anlatırlardı. Ancak ne Naneci
                                                                                                                                         en efendisine; işinde sebat edene
                                                                                                                                                                         bir ayrıntı bulur onun üzerinde
               -Vaaaaay, çekti. Uzunca. Hafif   ve becerdiği bir ayrıntıdır Dayıya   iki bölmeli camlı bir sandığı vardır.               sağlam saygı duyar. Esnaf milleti   çalışırdı.                  Dayının nane şekeri sattığı
               hırıltılı ama tok bir ses. Her akşam   göre. Bana döndü,        Bu sandık bir tür mücevher ya                             çalışan yaşlılara da saygı duyar.                               Kestelli caddesinde, Üçüncü
               içtiği buz gibi biraların işi, bu ses.   -Bu sarı paketler daha iyi çıktı,   da az bulunur cinsten kıymetli               Naneci Dayı bu saygıdan üst     “Hani, geç kaldın sen bu hafta”   Beyler sokağında, Şan Pasajında,
               Kız gibi çay ha, hoca, dedi. Tabağı   dedi. Sarı paket dediği, Rize Turist   bir şeydir. Parıl parıl yanar. Kolda         düzey nasiplenmiştir. Ona makara   dedi. Saygıyı elden bırakmamış bir   çantacılar hanında, Havra
               yakaladı, burnuna yaklaştırdı.   Çayı, yazan paket. İtiraz, tartışma,   takılı durur. Satış yapacağı zaman                yapmazlar. Herkes merak eder    sesle. Hiç yemediği halde hemen   sokağında; ne de bizim Filiz
               Ustaca kokladı. Çay da çaydı    ikilem ve fikir ayrılığı sevmediği   çapraz bir taburesi vardır, onu                      sorar. Esnaf arasında yaşıtın   siparişini verdi. “Ver bakalım bir   Çay ocağında büyük romancılar
               ama. Geriye yaslandı. Metal     için ossaat onayladım. Onay     açar. Bu, değerli ve başkasının                           değilse adama ailesi, özel hayatı   külah” dedi esnafça. Naneci Dayı,   olmadığından bu başkalığın bir
               tabak, özel bir şeydir. Çayın,   verilecek. Verilmedi mi iletişimi   dokunamadığı sandığı, tabureye                       sorulmaz.                       çayı kenara çekti. Belinde takılı   tanımını yapamıyoruz.
               kanı andıran rengini belli eder.   keser. Ondan iyi bilinmemeli   yerleştirir. Beyaz önlüğünden                                                           ve her nasılsa hep bembeyaz     Kendisinin anlattığına göre, Eski
               Kırmızının korkutan gizemini. Özel   mesleki meseleler. Yukarıdan   kağıttan bir külah çıkarıp, meşhur                    Dayı, ayağa kalktı. Herkes için   kumaş önlüğünün dar gözünden   İzmir taraflarında, dağların
               de hissettirir.                 bakırcıların çekiç sesleri geliyor.   şekerlerini bu külaha koyarak                       ayağa kalkmaz. Hatta daha da    küçük bir kâğıt külah çekti. İçine   diyelim ki batı taraflarından nane
                                                                                                                                                                         dört tane nane şekerini koydu.
                                                                                                                                         doğrusu, geldiğinde ayağa kalktığı
                                                                               müşteriye teslim eder. “Sağlıkla
               Dayı, çayını karmaşık ve tarihi   Hanın başından matbaanın, sol   yiyin efendim” der. Yalnızca bu, az                     tek kişi Naneci Dayıdır. Bizim iş   Külahın geniş ağzını kendine   topluyormuş uygun mevsimde.
               bir ibadet yapar gibi içerdi.   yandan da nakışçıların sesi. Kapıya   görülür işleyiş için ben de zaman                   hanının sahipleri de yaşlıdır. Ancak   özel bir biçim vererek büktü ve   Bunları usulünce işleyip, kaynatıp






                86  hekimcebakis.org                                                                                                                                                                                                87
   81   82   83   84   85   86   87   88   89   90   91