Page 79 - Hekimce Bakış Dergisi 98. Sayı
P. 79

dilenciyi o beyefendi? Üstelik kendisinden  diye söze başladı. Sonra devam etti; “Çok   “Kimseye bulaşmaz aslında Musa. Ama
            zayıf ve güçsüz birine nasıl bu kadar   olmadı aslında Musa’nın buraya gelmesi.   onu pataklayan Suriyeliyi gördün ya,
            saldırgan olabilir?” diye soru yağmuruna   Suriyeliler yerleşmeye başladıktan birkaç   işte onun bir oğlu var Hamza isminde.
            tuttuğumu fark etmeden, merak içinde   hafta sonra geldi. Kimi kimsesi yoktur   İsminin Hamza oluşundan mıdır bilinmez,
            hemen bir cevap bekliyordum. “Ne   Musa’nın. Annesini, babasını, eşini,   Musa onu çok sever. Hamza ise çok
            yaptı ona bu kadar? Bir dilenci değil mi   çocuğunu Suriye’deki savaşta kaybetmiş.   sevdirmek istemez kendisini. Mahallenin
            nihayetinde? Üstelik o da bir Suriyeli. Bari  Sadece onları değil, aklını da o savaşta   çocuklarıyla akşama kadar koşar dururlar
            kendi vatandaşına yapmasa böyle” dedim  yitirmiş Musa. Kimse ile konuşmamış o   Musa’nın peşinde. Musa’nın Hamza’ya
            kızgınlıkla. Muhtar ile sokak boyunca   günden sonra. Onun buraya gelmesini   ilgisini bilmeyen yoktur. Sarılmış garibim
            hem ilerliyor hem konuşuyorduk. “Gel   sağlayan Suriye’deki komşularından biri.   Hamza’ya. Mahalleli abartır hep, neymiş
            kızım, parka oturalım, anlatırım” dedi.   Üzülmüş onun haline, zor bir hal almışlar   efendim az kalsın çocuğu boğacakmış.
            Muhtarın sözü üzerine başka bir şey   Musa’yı, o haberlerde gördüğümüz şişme   Yalan hepsi, Hamza’nın arkadaşı var
            söylemedim. Küçük bir parkı vardı   botlarla buralara kadar gelmişler.” Sonra   ona sordum nasıl oldu olay diye. Anlattı
 Filiz BULUT  | filizbulut.2816@gmail.com  mahallenin. Akşam saatleri olmamasına   duraksadı Halil Amca. Derin bir nefes   çocuk, bizimki sevmek istemiş Hamza’yı.
 Uludağ Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tıp Tarihi ve Etik AD Doktora Öğrencisi  hekimcebakis.org  rağmen oldukça doluydu. Parkta oturan   aldı, masanın üzerinde duran paketten   Hamza’da ondan kaçarken ayağı takılıp
            insanların çoğu da Suriyeliydi. Bazıları   bir sigara yaktı. Tadını çıkara çıkara mı   düşmüş. Musa da garibim hemen sımsıkı
            parka çadır kurmuş, kuracak çadırı   anlatıyordu yoksa gerçekten anlatmaya   sarılmış çocuğa, başlamış ağlamaya.
            olmayanlar ise buldukları boş alanlara   dili mi varmıyordu bilmiyorum. Sonra   Hamza bir yandan ağlar Musa bir yandan.
 BiR GARiP MUSA  yerleşmişlerdi. Parkın içinde bulunan   devam etti. “Garibin, Hamza isminde   Hamza’nın babası gelir sonra. Gerisi
                                                                                bildiğin gibi işte.” deyiverdi. “Anladım”
            çay ocağının önündeki masalardan
                                              bir oğlu varmış. Altı yaşında olduğunu
            birine oturabilmek                                                                   diyebildim usulca.
  “Bir savaşın varlığı insanlığın en   geçerken, “Allahü Ekber!” diye bağıran   yüreğimi burkmuştu. Hemen yardım   için Halil Amca   Halil Amca
 büyük ortak utancını oluşturur” derdi   bir ses ile irkildim. Korkak adımlarla   etmek için koştum ve çantamdan   işaretiyle iki kişiyi   çayından bir
 büyük babam. Bu sözün anlamını   yürürken kalabalığın arasında gördüğüm,   çıkardığım mendili ona uzattım. Utangaç   yerinden kaldırdı.   yudum aldıktan
 Suriyeli çocuklara Türkçe öğretmek için   bir koyunun sokak ortasında kesilmesi,   ve korku dolu bakışları ile gözlerime   Sonra içeriye   sonra beni
 görevlendirildiğim bir semte gittiğimde   etrafını saran kalabalığın içinde küçücük   baktı ve elimdeki mendili almadan,   seslenerek “Ali   okula götürdü.
 fark ettim.   çocukların hiç şaşırmadan bu manzarayı   onu tutan kolları iterek uzaklaşırken,   bize iki çay getir”   Okul müdürü
 izlemesiydi. Az ileride, hayvandan akan   ardından bakakalmıştım. Dilencinin   diye bağırdı.    ile görüşüp
 Savaşın nasıl bir şey olduğunu televizyon   kan ile oynayan çocukları görecektim.   yüzü, gözlerindeki bakışları öylesine çok   Bir yandan da   kalacak yeri de
 kanallarında gösterildiği kadar, kitaplar   Kalabalığın yanından geçerken yerde   etkilemişti ki beni. Acıma duygusu muydu   oturanlara dönerek   ayarladıktan
 da okuduğum kadarıyla biliyordum.   gördüğüm kuru kan izlerinin üzerinde   bu? Benim ne haddimeydi bir insana   “Öğretmen hanım   sonra ayrıldım
 Bu semti, savaştan kaçan insanların   uçuşan karasinekler taze kanın tadını   acımak! İnsan insana acımamalıydı,   kızımız, Suriyeli   mahalleden.
 binlerce öyküsünü içinde barındıran,   çıkarırken, gözüm hayvanın kesik başına   acımak karşındaki insan varlığı   çocuklara Türkçe   Birkaç gün
 insanın yaşama içgüdüsünü gösterdiği,   ilişti. Midemi bulandıran bu manzara   aşağılamak değil miydi?  öğretmek için   sonra yerleşip
 adeta umudun yeşerdiği bir yer olarak   karşısında bu durumun sıradan bir olay   görevlendirilmiş.”   derslere girmeye
 düşünüyordum. Mahalleye girer girmez   haline geldiğini düşünüyor, bir yandan   Ben onun arkasından bakarken “Hanım   dedi.   başlamıştım. Sınıf
 karşılaştığım, hiç bilmedikleri daha hiç   da havadaki tarif etmesi güç olan bu   kızım, buyurun birine mi bakmıştınız?”   sadece Suriyeli
 görmedikleri bir ülkenin sokaklarını   ağır kokudan bir an uzaklaşmak için hızlı   diyen bir ses ile irkildim. “Evet” dedim   İnsanlar meraklı   çocuklardan
 kendi ülkelerine çevirdiklerine şahit   adımlarla ilerliyordum.   hemen. Türkçe konuşabilen birini   bakışlarla beni   oluşuyordu. En
 oldum. Bir fotoğraf karesine bakar   duymanın heyecanı ile adama doğru   inceliyor, sanki       küçüğü altı en
 gibi baktım uzun uzun. Bu manzara   Sokağın köşesini döner dönmez   yöneldim. Kısa boylu, esmer temiz yüzlü   acıyan gözlerle bana bakıyorlardı. Kendi   biliyoruz. Musa evde yokken evlerine   büyüğü neredeyse yirmi yaşında olan
 karşısında kendi ülkemde yabancı   gördüğüm bir diğer manzara, oldukça   bir amcaydı. Ben derdimi anlatmaya   aralarında konuşmalarından “Arapça   bomba düşmüş. Çocuk evin önünde   yaklaşık kırk elli kişilik bir sınıfım vardı.
 hissettim. Tıpkı onlar gibi. Onlar da   sıradan bir sokak kavgasıydı. Sanki   başlar başlamaz, “Gel kızım, şu ileride   biliyor mu acaba?”, “Bilmiyorsa nasıl   oynarmış sabi. Musa koşarak eve   Bütün meraklı bakışlar üzerimdeydi. Bazı
 yabancılarla dolu bir ülkeye sığınarak   bir film setinin içindeydim. Bir film   bir parkımız var” dedi. Öğrendiğim   anlaşacak onlarla?”, “Vah vah pek de   geldiğinde ne ev varmış yerinde, ne   çocukların anlaşabilecek düzeyde iyi
 onların yabancısı oluyorlardı. Çocukların   ancak bu kadar gerçek ve mide   kadarıyla bu mahallenin muhtarıydı bana   genç görünüyor”, “Elin Arabı şu kız   anne baba, ne eş ne çocuk. Hepsi orada   Türkçe konuştuklarını fark ettim.
 etrafta koşturmacası, kucağında bebeği   bulandırıcı olabilirdi. İri bir adam Arapça   oldukça yakın davranan bu amca. İsminin   çocuğunu mu dinleyecek, koca belediye   ölmüş. Musa oğlu Hamza’nın parçalanmış
 ile kaldırım taşına oturup dilencilik yapan   birtakım sözler söyleyerek çelimsiz   Halil olduğunu öğrendiğim muhtarın   başkanını, muhtarı dinlemiyorlar da?” gibi  vücudunu toplamış bir kovaya. O   Okul çıkışı muhtarı gördüm. Beni görür
 kadın, elinde satırı ile dükkanının önünde   bir dilenciyi öldüresiye dövüyordu.   yanında yürümeye başladım. Bir yandan   sözler duyuyordum. Halil Amca bu işin ne   günden sonra delirmiş Musa. Komşuları   görmez gülümseyen Halil Amca telaşlı
 gözlerini bana diken kasap, dükkanların   Adamın sözlerinden sadece “Hamza”   yürüyor bir yandan da bu mahalleye   kadar güç bir iş olduğundan, Suriyeliler   acımış haline, ölmesin garip savaşta   bir şekilde birini arıyordu. Hemen yanına
 Arapça yazılı levhaları gözüme ilişen   ismini seçebiliyordum. İki kişi adamı   Suriyeli çocuklara Türkçe öğretmek için   ile anlaşamadıklarından, birtakım   deyip Türkiye’ye kaçmasına yardım   yaklaşıp kime baktığını sordum. Halil
 ilk detaylardı. Savaşın geride bıraktığı   tutmaya çalışsa da, dilenciyi adamın   görevlendirildiğimi ve görevlendirildiğim   sıkıntılar yaşadıklarından söz ediyordu.   etmişler” dedi. Ardından “Dile kolay gelir   Amca, kaç gündür Musa’yı kimsenin
 yarım kalan hayatların birleştiği, “umuda   elinden alamıyorlardı. Korku dolu   okulu aradığımı anlatıyordum. Halil   Benim aklım ise bakışları gözlerimin   anlatmak bir acıyı” dedi bana doğru   görmediğini, bir haber alamadığını ve
 yolculuk” dedikleri yer işte burasıydı.   gözlerle kavgayı izliyordum. Sonunda   Amca oldukça sıcak bir ses tonuyla,   önünden gitmeyen o dilencideydi. Halil   yönelerek. Gerçekten öyleydi, bir savaşı,   merak ettiğini söyledi. Okula ise Hüseyin
 Bu küçük semt, umuda yolculuğun   dilenciyi kurtarmaları içimi biraz olsun   “Seni Allah gönderdi” dedi. “Kusura   Amcanın sözünün bitmesini bekliyordum.   bir ölümü anlatmak dile kolay gelirdi.   diye bir çocuğu aramak için gelmişti.
 diğer adıydı. Geride kalmayanların ya   rahatlatmıştı ki dilencinin korku dolu   bakma gelir gelmez böyle bir kavga ile   Anlattıkça anlattı Halil Amca. Nihayet   Üzülmüştüm. Korku dolu gözleri aklımdan   Musa’yı baygın bir halde gördüğünü
 da yolculukları sırasında bedeni kıyıya   gözleri, yüzündeki endişeli bakışlar,   karşılamak istemezdik seni. Ama burada   sözü benim mahalleye girer girmez   çıkmıyordu. “Peki!” dedim, “O adam   söylemiş olan Hüseyin’i alıp kendisini
 vurmayanların yeri işte tam olarak   alnından ve burnundan aşağı akan ince   kavgalar çok sık olur” dedi. “Demin ki   karşılaştığım kavgaya getirdi. “Buradaki   niçin dövüyordu Musa’yı?” diye sordum.   Musa’yı gördüğü yere götürmesini
 burasıydı. Aklımdan bu düşünceler   bir sızıntı halindeki koyu kırmızı kan,   kavga niçindi? Niye öldüresiye dövüyordu   en garip, en zavallılardan biridir Musa”   Halil Amca başını sallayarak devam etti.   isteyeceğini söyledi. Okulun kapısında



 78 Hekimce Bakış                                                                                       Hekimce Bakış  79
   74   75   76   77   78   79   80   81   82   83   84