Her Şey Unutturur Bir Gün Adını
Beyaz bir gelincik gibi bugün İstanbul
Hüzün annemin gelinlik elbisesi üstümde
Havada kömür kokusu
Teneke damlarda buzlar
Bıçak gibi nefesimi keser yokluğun
Kalemim elime her düştüğünde
Bir bakmışsın güneş doğmuş
Arabalar, umutlar, taze aşklar yollarda
Şu masadaki sevinçler bile gündelik
Su gibi akıp gider hayalin
Baharlar bile kısa bu coğrafyada
Kar yağarken güneş açar, yaz ortası kar
Her şey unutturur bir gün adını
Aynı yuvaya döner kırlangıçlar
Yalnızlık takılır ağlara karanlık sularda
Somun beyazı ellerin yıkar uykularımı
Kan ter içinde bölünür rüyalarım.
Sarı kanadın kilosu olmuş elli para
Az önce kaçtı Azapkapı tramvayı
Hiç gelmez miyim yanına cepte metelik olsa
Sigarama sarılıyorum sana sarılır gibi
Uzun uzun çekiyorum ciğerlerime
Sonra bir daha bir daha
Aşkının yanında vasati kırk çöp bedava
Kibritçi kızdan başlayacağım yoksulluğu yakmaya
Doğduğum ev, parktaki bank, yarınlarım, dünkü aklım
Sonra sıra İstanbul’a gelecek, sonra sana
Sen nisanın on dördü gibi duracaksın karşımda
İstanbul yanarken dönecek kırlangıçlar
Hepsinde bir şaşkınlık, bir üzüntü, bir acı
Ben senden önce de severdim bilirsin kırlangıçları
Laleler kuşanırdı gördüğümde Emirgan parkı
Dallarda kuşlar, pembeler allar
Aklımda kanadı kırık martılar kalmış bir de
Her şey unutturur bir gün adını
Nisanın on dördü gülüşlerin öper her gece.