Üç Kadın, Üç Kahır
Banyo küvetini ovarken kolları koptu neredeyse. Koridordaki halıyı silmek için yere eğilince sırtına bıçak saplanmış gibi oldu. Dayanılacak gibi bir ağrı değil! Salonun kapısı açık, içeriden şen kahkahalar işitiliyor. Genç irisi bir kadın, ağzını doldurarak konuşuyor; “ Vallahi, yavrumun saç teline kıyamam ayol. Ertesi gün müdürün yanına uğrayıp durumu anlattım. Öğretmene bir çıkıştı ki kendi kendimden korktum desem yeri var vallahi ahaha…” Birden aklına kendi kızı geldi. Evden çıkarken, yatağın içinde büzülmüş, ateşler içinde yanıyordu. Hıncını halıdan çıkarmak istercesine ovmaya başladı, gözleri nemlendi, sonra geçti, bir türkü tutturdu. Salondaki kahkahalar iyice arttı. ( Fadime, 47 )
******
“ Sen kimsin ulan, sen kimsin! Dua et de canını almıyorum. Bir daha at yarışıma laf edersen, o ağzını yırtıp kulaklarına yapıştırırım haberin olsun.” Hıçkırıkları daha da arttı. Adamın sesi daha da yükseldi. “ Kes diyorum ulan, kes! Elimden bir kaza çıkacak Nermin. ” Sınıfa ölüsü girdi o sabah. Kredi kartları yüzünden gelen haciz yazısı hala cüzdanında duruyor. “
Çocuklar çok gürültü ediyor. Müdür de tuhaf tuhaf baktı arkamdan. Eteğimin boyu kısa mı acaba, yok yok ondan değildir, ya bir de evdeki rezaletten haberi olduysa? “ Sınıfa ilk defa alıcı gözle baktı. “Burak yine gemi azıya almış. Bak, bak, bak! Zavallı Harun’un saçlarını yolacak şimdi. “ Gözlerinden ateş fışkırtarak haykırdı, “ Oğlum sen hayvan mısın? Arkadaşına nasıl böyle davranırsın? Gel çabuk yanıma. Kaçma diyorum gel buraya!” Çıldırmıştı. Sesinin şiddetinden pencere camları zangırdadı. Sınıfın kapısı açıldı. Müdür öfkeyle bakıyordu. ( Nermin, 34 )
******
Giyinme odasındaki boy aynasında çıplak bedenini uzun uzun inceledi. “Hala güzelim, hala diriyim. Öküz herifler, hepiniz aynısınız. Horoz soyu böyle olur derdi ninem. Bir tavuğun üstüne çıkar çıkmaz öteki tavuğa binmenin hayalini kurarsınız hepiniz. Allah topunuzun belasını versin” Öfkelenince alt dudağı titriyordu. On yedisinden gün alır almaz istetmişti onu Kasap Enver. Babası neredeyse zil takıp oynayacaktı, ya da ona öyle gelmişti, şimdi pek hatırlamıyor. Bir kaç ay neyse de, sonrası hep aynı. İşten gelip yemek yer, o iğrenç çiğ et kokusunu ortalığa yayarak çıkar gider. Güya kahveye gidiyor. Soru sormak yasak, yoksa dayak. “Benli Şükriye’ye dadanmış” diye laf çıkarmışlar. Duysa da inanmadı. “Ama yukarıda Allah var ne istesem alıyor. Gezmeye gitmeme karışmıyor, anamın sık sık bize gelmesine de. Varsın dizi filmlerdeki sosyete herifleri gibi olmayıversin canım, bunu bulamayan da var.” Kapı çalındı. Geçen hafta ısmarladığı tayyörü getirmiş Benli Hayriye’nin çırağı. Giyinip sokağa çıktı. Yolda kadını, erkeği arkasından bakıyordu. Burak’ın öğretmenine haddini bildirmek için müdüre uğramaya karar verdi. ( Seher, 25 )