Naylon Önlük Faciası

1970, Aralık, geçen hafta kar yağdı, fakat iyi yağdı…

Üç günlük kar tatilinin ardından yine Bandırma Vecihibey İlkokulu 3-B sınıfındayız. Sınıfın tahta döşemesi yaz kış mazot-talaş karışımı ince bir tabakayla kaplı olurdu. Bunu hem bitlenmeye karşı önlem olsun diye, hem de ayı gibi koştururken yerden toz kaldırmayalım diye tedbir niyetine düşünmüşlerdi. Sınıfın ortasında büyük bir döküm soba dururdu. Zayıflıktan avurtları birbirine geçmiş, o yaşa kadar (dokuz yaşındayım o sırada!) gördüğüm en yaşlı insan olan Hayriye Teyze biz gelmeden sobayı yakmış olurdu. Her sabah kış ayazında andımızı bahçede yaptıktan sonra sınıflara titreyerek girerdik. Koşturarak sınıfa girince önce döşemedeki talaş ve mazot karışımının bir gün önceden kalma öğrenci teriyle karışarak oluşturduğu o ekşi, sası, ağır koku çarpardı burnumuza. Yerimize oturduktan sonra sobadan yayılan ılık dalgalara sinerek burun direklerimize ulaşan kokuya, kahvaltıda yediğimiz yumurtaların sebep olduğu ağız kokuları da eklenince sınıfımız Lale devrinin gül bahçelerine dönerdi.

Oldukça sert ve disiplinli bir insan evladıydı öğretmenimiz. O zamanlar Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunun icat ettiği “küme çalışması” diye bir sistem uygulanmaktaydı. Kare şeklinde geniş masaların çevresine altı yedi çocuk oturtulurdu. Kümelerin kimlerden oluşacağına öğretmen karar verirdi. Küme içinde mutlaka bir adet çalışkan, bir aşırı tembel, bir yaramaz, bir sakin, bir çokbilmiş, bir de öfkeli öğrenci bulunurdu. Pamuk Prenses ve 7 Cüceler masalındaki her türlü karakteri barındırırdı kümemiz. Erkek kız fark etmeksizin siyah önlük giyerdik. Boynumuzda ise aşırı kolalanmaktan tahta kıvamına ulaşmış beyaz yakalıklar olurdu. Öğrencilerine mavi önlük giydiren bir iki okul vardı ki onları hep kıskandım, hala da kıskanırım. O okullarda okuyanları zengin çocuğu sanıyordum. O iş öyle değilmiş meğer. Onu da sonra anlatırım. Önlüklerin kalitesi ailelerin maddi durumuna göre değişiyordu. Kimi aile has İngiliz kumaşı alıp terzilere diktirirdi. Kimimizin önlüklerini ise anneleri pazardan alınan ucuz kumaşlarla dikerdi. En fakir öğrenciler de naylon karışımı hayli fazla olan ve pazarda satılan en ucuz önlükleri giyerdi.

O gün Hayriye Teyze sobaya o kadar fazla kömür atmıştı ki sobanın küçük deliğinden yükselen alevlerin harlaması yüzünden öğretmenin sesini bile zor işitiyorduk. Sobaya yaklaşık bir iki metre uzaklıktaki masada oturan çocukların bir kısmının sırtı sobaya dönüktü. Dersin ortasına gelindiğinde sırtı sobaya dönük oturan Mustafa’nın yanaklarının pamuk prensesin yediği zehirli elma gibi kıpkırmızı olduğunu fark ettik. Birazdan sınıfa yoğun bir yanık naylon kokusu yayılmaya başladı. Kokunun doruğa çıkmasıyla birlikte kızlardan biri oturduğu yerden en cırlak sesiyle haykırmaya başladı:
”Öğretmenim Mustafa’nın kıçı yanıyoorr, kıçı yanıyoorr!” Hep birlikte Mustafa’ya değil de olay yerine, yani Mustafa’nın kıçına bakmaya başladık. Gerçekten Mustafa’nın kıçından ve sırtından yoğun bir duman yükseliyordu. Öğretmen onu telaşla yerinden kaldırdı. Arkasını döndürüp baktığında naylon önlüğün sırt kısmının tamamen eridiğini gördük. Mustafa ağlıyordu. O zamanki aklımla çocuğun acıdan ağladığını sanmıştım. Oysa eriyip giden önlüğe ağlıyordu Mustafacık. Öğretmen onu eve gönderdi. Mustafa’nın sınıftan çıkarken ikide bir arkasına dönüp önlüğünün halini görmeye çalışmasını hiç unutmadım. Çocuk kapıya yöneldiği sırada fark etmiştim. Önlüğün önü sapasağlam duruyordu. Fakat arkası erimiş kaybolmuştu. Önlüğün altına giydiği kırmızı kazağın sıcaktan sararmış yerleri fark edilebiliyordu. Sınıftakilerin büyük çoğunluğu altlarına kaçıracak kadar çok gülüyordu Mustafa’nın durumuna. Gözlerimin acıdan sulandığını anımsıyorum.
Mustafa mı? Ertesi gün o da teneffüste katıla katıla gülerek anlatmıştı evde yediği fırçaları. Bir ay önlüksüz geldi derslere Mustafa. Sınıf ayrımı falan bilmiyorduk ki, hep beraber küme yapıyorduk, o kadar…

Yazarın Diğer Yazıları
deneme bonusu veren siteler yeniokul.net casino deneme bonusu veren siteler