Kömürün İsi Sabunun Misi
Antik çağlardaki adı Sandaina Mansuri’ymiş. Biz onu Yırca Köyü diye tanıdık. Kim bilir, belki 2000 yıl öncesinde civardaki dağ köylerinde, Gharma(Soma)’ da, hatta Masnesian(Manisa)’da bile adını iri ve yağlı zeytinleriyle duyurmuş zengin bir köydü. O çağlarda köyün 2500 dönümlük bereketli toprakları üzerinde üretilen kara üzümlerle yapılmış şarapların namı Konstantinopolis’i tutmuştu belki de. Bunların gerçek olup olmadığını hiçbirimiz bilmesek de, bugün köy halkının yaşadığı drama sebep olanların kimliklerini biliyoruz en azından.
Hızlı ve kontrolsüz sanayileşme azgınlığına yenik düşen sayısız köyden biri Yırca. Önce 1950’de, ardından 1985’de yapılan termik santrallerle değişti şirin köyün kaderi. Önce köyün ekilebilir tarım arazilerini kamulaştırma yoluyla ellerinden alan devlet, 19 Mart 2014’de yeniden karşılarına dikildi. Bu kez 3. Kömür santrali için her şeylerini istiyordu. Ya köylerini terk edecekler, ya da direneceklerdi. Karşılarında devlet ve onun arkasında mevzilenmiş çok büyük bir enerji devi vardı. Köyün 1 km. ilerisindeki kömür taşı artıklarını gün boyu ayıklayarak çıkardıkları kömürü çuvallara doldurarak ekmek parası çıkaran köylü kadınların elinde kalan üç beş zeytin ağacı bir kez daha ölümün soğuk gölgesi altında kalmıştı.
Gün ağarmaya yakın köylüler yataklarından korku ve dehşetle uyandı. Kadim masallarda anlatılan alev kusan ejderhaların günümüzdeki temsilcileri iş başındaydı. Santral ihalesini alan şirket elini çabuk tutmuş, iş makinelerini köyün yegâne geçim kaynağı olan zeytinliklere sokmuştu. Yüzlerce yıllık güzelim zeytin ağaçları sabahın ayazında inim inim inleyerek yerlerinden söküldü. Kadınların haykırışları kısa sürede yeri göğü tutsa da asgari ücretle çalışan iş makinesi operatörleri patronlarının talimatını harfiyen yerine getirmekte tereddüt etmemişti. Kıyıma karşı çıkılmasın diye jandarmalar tüfekleri ve ağırlıklarıyla nöbetteydi. O gün 6600 zeytin ağacı öldürüldü. Alınlarından vurulup vurulup düştüler. Onlarla birlikte Yırca öldü, Yırca’nın biçare kadınları lâl oldu.
Bu ülkenin iyi yürekli insanları dehşetin farkına varır varmaz ayaklandılar. Şirkete karşı uzun soluklu bir mücadeleye girme kararı alındı. Lacivert takım elbiseli, çalımından yanına varılmayan, gıcırgıcır potinleriyle yaylanarak yürüyen şişman şirket avukatlarının karşısında Yırca’nın şalvarlı kadınları vardı. Uzun süren hukuk mücadelesi sonunda santralin kurulması reddedildi. Hukuk nadiren de olsa fakire eşeğini kaybettirip sonradan buldurabiliyordu demek ki. Yeni zeytin fidanları dikildi. Yırca Köyü nüfusu 1965 sayımlarında 519 iken 2013 sayımlarında 312’ye düşmüştü. Son rezaletin ardından hızlanarak azalıyorlardı. Yuvayı yapan dişi kuşlara harekete geçmekten başka seçenek yoktu. Hayata tutunmak için yardım aldılar.
Ülkenin namuslu gençlerinin yol göstermesiyle köyde bir ev kiralandı. Metruk yapıyı sabunhaneye dönüştürerek kendi zeytinyağlarından ürettikleri mis kokulu sabunları satmaya başladılar. 34 yiğit şalvarlı gece gündüz demeden sabun üretiyor artık. İmece usulü üretimin en güzel ürünlerine bugünlerde hakiki balmumundan üretilen mumları da eklediler. Yeni ekilen zeytin fidanları binlerce yıl ürün versin diye, o ağaçların bakımını yapacak delikanlılar o topraklarda büyüsün diye, o kadınlar direniyor. Onların çabası başarısız kalırsa, biz şehirliler ne yiyecek bir zeytin tanesi, ye çiğneyecek bir lokma ekmek bulamayacağız.
Gelin köy yaşamını ayakta tutmaya hep birlikte destek olalım. Yırca’nın şalvarlıları sadece kendileri için değil, hakçası asıl bizim için o köyde direnmeye devam ediyorlar. Mis kokulu sabunlarını da, saf balmumundan yapılma nefis mumlarını da satın alarak onlara destek olalım. Sabunhanelerinin mülkiyetini satın almak için 34.000 liraya gereksinimleri var. İletişim adreslerine bir göz atmaya ne dersiniz? Bugünden tezi yok onlar ve kendiniz için güzel bir iş yapmaya ne dersiniz? 34 yiğit kadınımızın öpülesi ellerine sağlık.