Modern Tıbbın Sorunları
Günümüzde tıp, teknik olarak başarılı olmayı ön plana almaya başladıkça, pek çok hekimin beklentilerinin aksine, bu tutumla çelişecek biçimde hastalar tarafından daha fazla eleştirilmeye başlandı. Bir başka deyişle, bilimsel ilerlemelere karşın, modern tıp uygulamaları ile ilgili artık daha fazla dava, tatminsizlik ve yakınma var.
Geleneksel ya da tamamlayıcı tıp adıyla bilinen modern tıbbın dışındaki yöntemlere hastaların ilgisi modern tıptaki gelişmelerle azalacağı yerde, ilginç bir biçimde giderek artıyor. Yalnızca Uganda, Tanzanya, Ruanda, Hindistan, Benin ve Etiyopya gibi geri kalmış ülkelerde değil; Kanada, Avustralya, Fransa, ABD ve Belçika gibi gelişmiş ülkelerde de halkın yüksek oranlarda geleneksel / tamamlayıcı tıp uygulamalarına yöneldiği anlaşılıyor. Örneğin Kanada’da toplumun %70’inin en azından bir kez geleneksel / tamamlayıcı tıp uygulamalarına başvurduğu biliniyor. ¹
Aynı eğilimin Türkiye’de degiderek arttığını her geçen gün gözlemliyoruz. Elbette bu durumun ülkemizde 2003 yılından bu yana uygulanmaya başlanan Sağlıkta Dönüşüm Programı ile de yakından ilgisi var. Neredeyse her hafta Tabip Odası’nda gerek geleneksel/tamamlayıcı tıp uygulamaları, gerekse de artık işin iyice şarlatanlığa döküldüğü hastalarımızın duyguları sömürmek üzere TV programları ve otobüs reklamları gibi hemen her yolun denendiği “Alternatif tıp” uygulamaları ile ilgili bir gündemi konuşuyoruz. Şarlatanlığa karşı etkin bir mücadele yürütmeye çalışıyoruz.
Biz her ne kadar “Tıbbın alternatifi olmaz!” demeye çalışsak da; Hükümetin “Alternatif tıp” kavramını
yasal düzenlemeler içerisine almış olması, bu konudaki görüşlerimizi toplumun tüm kesimleriyle yaygın olarak paylaşmamızı zorlaştırıyor.
Geri kalmış ülkelerde, toplumun geleneksel tıp uygulamalarına başvurmaya yönelmesinde söz konusu uygulamaların kolaylıkla elde edilebilir ve erişilebilir olmasının büyük payı var. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre tüm dünyada halen insanların üçte biri temel ilaçlara erişim olanağına sahip değil ve bunların büyük bir bölümü geri kalmış ülkelerde yaşıyor. Bu durumda, insanların geleneksel uygulamalara yönelmelerine şaşırmamak gerekiyor.
Gelişmiş ülkelerde durum biraz daha farklı; toplum bu ülkelerde geleneksel tıp uygulamalarına daha çok kronik hastalıkların kontrol altına alınmasında destek almak amacıyla başvuruyor. Bu ülkelerde ilaçların yan etkisinden duyulan korku ve geleneksel tıpla uğraşanların hastalara modern tıpla uğraşanlara göre daha fazla ilgi göstermesi de başvuruya yol açan etmenler arasında yer alıyor.
Geleneksel / tamamlayıcı tıp uygulamalarının bütün dünyada giderek yaygınlaşması, sağlık sistemlerinde sağlık politikası, hasta güvenliği, verimlilik, etkinlik, akılcı kullanım ve kalite gibi kimi konularda büyük tartışmaları ve sorunları da gündeme taşıdı. Özellikle hasta güvenliği açısından geleneksel / tamamlayıcı tıp uygulamalarının yol açtığı sorunlar konunun önemini giderek artırıyor.
Aslına bakarsanız, kapitalizmin “daha fazla kar” hırsı nedeniyle insanı insana yabancılaştıran yapısı bir kez daha, bu kez kendi mesleğimizle ilgili olarak karşımıza çıkıyor.
Özellikle son otuz yılda modern tıp, hastaya ve hastalık deneyimlerine odaklanmaktan giderek çekildi. Bir başka deyişle, tıp, hastaların kendi hastalıklarını anlamakla ilgili gereksinimlerine giderek daha yetersiz yanıt vermeye başladı.
Temel uygulamalardan bir örnek verecek olursak; anamnez almak, hastanın öyküsünü ve yakınmalarını dinlemek giderek daha az önemli hale geldi. Bugün kamu/özel fark etmez, dünyada ve ülkemizde pek çok poliklinik odasında anamnez almaya yeterince zaman ayırdığımızı söylemek kolay değil.
Teknik prosedürler ve testlere giderek artan biçimde daha fazla önem verilmeye başlandı. Ayrıntılı olarak anamnezi alınmayan pek çok hastadan, çok sayıda tetkik istenmesi ve bu tetkiklerin istenme amacının hastalarla yeterince paylaşılamaması, hekim ve hasta arasındaki ilişkide yabancılaşmanın ilk adımları olarak karşımıza çıktı.
Bugün tıp fakültesi son sınıfta okuyan pek çok öğrenci, staj için bulundukları polikliniklerde kuramsal derslerde öğretilen anamnez almak uygulamasının eksik olarak yerine getirildiğine ilişkin gözlemlerini paylaşıyorlar.
Bunlara ek olarak, tıp, psikososyal girişimler yerine teknik girişimleri daha ön plana çıkardı. Tedavi vermek, bütüncül hasta bakımı hizmeti sunmaktan daha önemli görülmeye başlandı. Hastaların sanki bir makine gibi tedavi edilebileceği yaklaşımı, hekimlerin bir bölümünü hümanistik değerlerden –ne yazık ki- giderek uzaklaştırmaya başladı.
Tıbbi uygulamalarda nicelik, nesneleştirme ve ölçümler ön plana çıktı. Biyolojik veriler tek başına daha gerçekçi ve klinik olarak daha anlamlı bulunmaya başlandı; psikososyal verilerle ilişkisi büyük ölçüde göz ardı edilmeye başlandı .²
Elbette bütün bunların sağlık sistemlerinin tıbbı metalaştıran yapısıyla yakından ilgisi var. Bu yapıyı sağlık sistemlerinin finansmanından, ödeme yöntemlerinin tercihine; sağlık hizmetlerinin örgütlenmesi ve hizmete erişim olanaklarından, sağlık çalışanlarının istihdam biçimleri ve hekimlerin/ kurumların performans değerlendirmesine kadar pek çok alanda görmek mümkün.
Bu koşullarda bir yandan sağlık sistemlerinin hekimlik uygulamaları üzerindeki etkisini tartışırken, diğer yandan da özellikle hekimleri ilgilendiren boyutuyla modern tıbbın sorunları ile ilgili kapsamlı bir tartışmayı da yürütmek zorundayız.
Bütün meslektaşlarımızı bu tartışmaya katılmaya ve katkı koymaya davet ediyoruz.
¹ WHO Policy Perspectives on Medicines — Traditional Medicine – Growing Needs and Potential, http://whqlibdoc.who.int/hq/2002/WHO_EDM_2002.4.pdf.
² Hemmings, C.P. Rethinking Medical Anthropology: How Anthropology is Failing Medicine, Anthropology & Medicine, August 2005, Vol. 12(2): 91–103.