Page 8 - Hekimce bakış 94. Sayı
P. 8
tIP Ve FelSeFe
OSMaN elbeK
Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Gaziantep, Türkiye
“Önce teşhis, sonra tedavi” diyerek modern hasta yi Tanrılara bir daha geri vermemeye kararlıdır. Usta-çırak
yaklaşımının ilk temellerini atan İbni Sina (980- 1037) tıp ile ilişkisi ve kazanılan tıbbi yetinin özenle saklanıp ritüeller
felsefe arasında mahiyet farkının olduğunu belirtmektedir eşliğinde bir sonraki insan nesline aktarılma çabası aslında
[1]. Gerçekten de tıp da felsefe de insanı ve yaşamı temel bu kararlığının bir yansımasıdır. Bu dönemde tıp Tanrılar
alır. Ancak tıp, gözlem ve deney yöntemle- ri ile biyolojik karşısında insanı var eden felsefeden kopamaz, onunla iç
ve psikolojik temeller ışığında tanımladığı sorulara yanıtlar içe geçer. Uygarlık tarihinde tıp ile felsefenin en çok har-
ararken; felsefe insanın kültür dünyasını referans alarak manlandığı dönemlerden birisidir Yunan uygarlığı. Pek çok
tıbbın aksine yanıtlar hakkında değil sorular filozof aynı zamanda tıp alanı ile uğraşır. Bu filozoflardan
üzerinde yoğunlaşır. en ünlüsü aorta’ya da adını veren Aristoteles’tir[1,4].
İnsanlığın düşünce tarihini izlediğimizde eski Yunan Felsefe sadece batıda değil doğuda da boy atar. Berga-
öncesi dönemde doğanın zorlu koşulları karşısında güçsüz malı Galen, İbn-ü Rüşd, Farabi ve Ebubekir Bin Zekeriya
olan insanın yer altında ve üstünde pek çok Tanrı yarattı- Razi gibi pek çok hekim ve felsefeci, batılı felsefecilerden
ğını ve iyilik-kötülük durumlarını var ettiği bu Tanrılara etkilenerek çalışmalarını sürdürmüşlerdir [1,4,5]. Günü-
bağladığını görmekteyiz[2]. Her sorunun doğa üstü güç- müz dünyasında doğu ve batı uygarlıklarının uzlaşmadığı
lere bağlandığı böylesi bir ortamda hekimlerden beklenen ve hatta kanlı çatışmalara neden olduğu iddia edilmekte-
Tanrılarla datura benzeri bitkilerin halüsinasyon yapan dir. Halbuki uygarlık tarihi irdelendiğinde çıkarlarla kirle-
afyonu altında “ilişki kurması” ve onların neden olduğu tilmediği sürece düşüncenin ulusal ya da bölgesel olmayıp
kötülük hallerini büyü ile tedavi etmesidir [1, 3]. evrensel olduğu ve çatışmalarla birbirini yok etmediği, ak-
sine birbirinden çoğaldığı görülmektedir.
Eski Yunan öncesi dönem ile benzer biçimde tıp alanı-
nın dinsel bir alan olarak tanımlandığı Mısır uygarlığında
-Yunan uygarlığından farklı olarak- ölüm, yaşamın devamı
olarak görülmekteydi. Bu nedenle eski Mısır’da bedenin
korunması özel öneme sahipti. Bu değişen önem tıp ala-
nında cerrahi bilgi birikiminin artışına ve alçı, sütur ile diş
tedavilerinin yapılabilmesine yol açmıştı. Ancak kalbi ana
organ olarak tanımlayan Mısırlı hekimler de tıpkı Mezopo-
tamyalı meslektaşları gibi ruhban sınıfının üyeleriydi [1].
Mezopotamya ve Mısır uygarlığından farklı olarak ba-
rınmak, ölü gömmek gibi gündelik yaşamın ötesini kendisi
için soru alanı olarak tanımlayan ve “bilimi bilmek için
yapmak”[1] düsturu uyarınca bilme ve kavrama arzusunu
açığa çıkaran Yunan uygarlığı, diğer alanlarda olduğu gibi
tıp sanatında da devrime neden olmuştur. Bilindiği gibi
akla gelen ya da gelmeyen her sorunun doğru yanıtı doğa
üstü güç olarak Tanrılarda saklıdır. Oysa ki soru sormak in- 11 Eylül saldırısı sonrası “uygar” dünyada kimi çevreler
sana içkindir. Yani felsefe insani bir etkinliğe hayat vermek- tarafından İslam modern yaşamla bağdaşmayan, akıl dışı
tedir. Bu nedenledir ki felsefi düşünmenin var ettiği sorular sapkın bir ideoloji olarak okunmaya çalışılmaktadır. Oysa
aslında Tanrılar karşısında insanı yaratmaktadır. Değişen ki mevcut iddiaların aksine ilk kez hasta başı klinik dersi
yeni bakış açısının bir yansıması olarak tıp da artık doğa veren Ebubekir Bin Zekeriya Razi (864-925) başta olmak
üstü bir güç olarak değil; bilim, teknik ve sanatsal yetilerin üzere pek çok İslam felsefecisi bilginin kaynağını “duyu”,
bütünü olarak değerlendirilir. İlk kez hastalıkların neden- insanın tek yol göstericisini “us” olarak tanımlamıştır [1,4].
leri doğa üstü güçlere bağlanmaz. Doğaldır ki yaşanan bu Bu durum Batı’nın Doğu’yu hep geriliğin kaynağı olarak
değişim hastalığın nedenleri kadar sağaltımının da insani nitelendirdiği, ötekileştirdiği oryantalist bakış açısını gös-
bir yeti olabileceği gerçeğini var eder. Artık Hipokrat tarih termesi yanı sıra, İslam’ın bilim ve felsefe alanına bir dö-
sahnesindedir, felsefe Hipokrat’ı var etmiştir. Tanrılardan nem yaptığı büyük katkılardan sonra neden silikleştiğini
ateşi çalan Prometheus gibi Hipokrat da kazandığı bu yeti- kanıtlaması açısından da dikkate değerdir.
Yazışma Adresi: Yrd. Doç. Dr. Osman Elbek, Yirmiüç Nisan Mahallesi, Üniversite Bulvarı,
8 Hekimce Bakış Kömürcügil Sitesi, D Blok, 2/5 Gaziantep, Tel: 0 532 333 07 00, e-posta: osmanelbek@yahoo.com